8

571 30 141
                                    

İyi okumalarr💞

(Yazarın Anlatımıyla)

Malum olayın üzerinden birkaç gün geçmişti. Bu süre zarfında Günseli nöbet tutmamıştı. Sadece sabah 8 akşam 5 stajına gidip gelmişti. Bahar'ın babası Vedat bey de, yaptığı davranışın ne ladar yanlış olduğunu anlayıp hem Süleyman'dan, hem de Günseli'den özür dilemişti. Günseli de sesini o anlık sinirle yükselttiği için mahcup olmuştu.

Tedavi iyi gidiyordu. Bahar her gün Süleyman'ı ziyaret ediyor, ona destek olup yanında olduğunu hissettiriyordu.

...

Günseli'den

"Tek yapmak istediğim şey, hayvan gibi uyumak. Uyumak uyumak uyumak. Başka bir şey istemiyorum." Kendi kendime konuşurken, hâlâ yataktan çıkamamıştım. Tek gözümü açıp duvardaki saate bakmaya çalıştığımda, pencereden gelen cılız ama etkili güneş ışığıyla bakışlarımı kıstım. 08.21 idi saat.

"Ne kadar uyumak istesem de, şu erken kalkınca uyuyamama huyumdan da nefret ediyorum. Uyumak istiyorum ama uyuyamıyorum. Şaka gibi." Madem uyuyamayacaktım, biraz tus çalışmaktan zarar gelmezdi. Nasılsa stajım vs.nöbetim de yoktu bugün. Rahat rahat takılabilirdim evde.

Yatağımı toplayıp, banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa geçtikten sonra, kendime filtre kahve yapıp salondaki dolabımdan kardiyoloji ve göğüs cerrahisi konu anlatımlı kitaplarımı, yanlarında da soru bankalarını alarak masama yerleştim.

Geçen sene gördüğüm stajlardan, derslerden çok bir eksiğim olmadığından dolayı rahattım. Sadece deneme çözüyor ve onların analizlerini yapıyordum. Ara sıra da tekrarlarımı yazdığım defterimden ezber pratiği yapmayı ihmal etmiyordum.

Kronometremde süre başlattığımda, kardiyoloji kitabımın kapağını araladım.

Aradan bayağı bir vakit geçtiğini varsayarak, kronometreye baktığımda, şaşırmadan edemedim. 5,5 saat boyunca kardiyoloji çalışıp soru mu çözmüştüm ben yani?

Biraz ara vermek istedim, karnımın acıktığını hissedip tekrar mutfağa ilerledim. Karışık bir tost yaptım kendime. Afiyetle yerken, kapım çalındı. Lokmamı yutup ayaklandım. "Geldim."

Sarsak adımlarla kapıya ilerlerken, alnıma düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım. Kolu çevirip açtım kapıyı.

"Ay Batuhan, ne bu halin?" Nefes nefese kalan Batuhan, elime bir kitap tutuşturup derin bir nefes aldı. "Farma kitabım nerede diye zırlıyordun, bende kalmış."

Elimdeki kitapla hiç acımadan omzuna bir tane geçirdiğimde, kaşlarımı çattım. "Salak, gören de maratona koşuyorsun sanacak. Ne bu halin be?"

"Köpek, köpekler... Mahallenin girişinde peşime takıldılar. Ben de buraya kadar koştum elimde kitapla." Hâlâ nefesini düzene sokamamıştı.

"Bekle de, ben sana bir bardak su getireyim." Kitabı portmantoya koyup mutfaktan bir bardak su getirdim Batuhan'a. Tek dikişte bitirdi.

Batuhan, benim kardeşim gibiydi. Üniversitenin ilk yılında, öğrenci kulüplerinin birindeyken tanışmıştık. O zamandan beri, fakültede nadiren anlaştığım insanların başında geliyordu.

Tam o sırada karşı dairenin kapısı açıldı ve Hifa göründü kapıda. Gülümseyip selam verirken, ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Nöbet sırası sendeydi, değil mi? Şimdiden geçmiş olsun. Kırmızı alanı tecrübe etmiş biri olarak, pertinin çıkacağına kalıbımı basarım."

"Korkutma beni yaa," dedi Batuhan, mızmız bir ses tonuyla. Ellerimi başımın hizasında kaldırdım. "Benden söylemesi."

"Gideyim de, hazırlanayım bari. İyi o zaman, görüşürüz."

Gökyüzüm SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin