|1| Gül Bahçesi

20.5K 1.1K 1.1K
                                    

Sonbaharın sonları... Kış yaklaşıyor. İnsanlar kışın gelmesinin sevinciyle alışverişler veya tatil planları yapıyor.
Herkes çok mutlu, en azından Jungkook'un gözünde.

Jeon Jungkook, onun gözünde herkes mutlu, herkesin hayatı sorunsuz. Çünkü Jungkook'un yaşadığı hayatı yaşasalar bu kadar mutlu olamazlar değil mi?

Jungkook, bundan 20 yıl önce Busan şehrinde dünyaya gelmiş, beyaz tenli bir çocuktu. Ama bu çocuğu diğer çocuklardan biraz ayrı kılan birşey vardı.

Jeon Jungkook çok güzeldi.

Bir erkeğe göre fazla güzel bir yüzü ve vücudu vardı. Gören unutamıyor, bakan bir daha bakıyordu.

Tabii ailesi bundan faydalanmak için Jungkook'u zengin insanlarla evlendirmeye bile çalışmıştı...

Jungkook doğayı çok severdi, güneşi severdi, ağaçları severdi.

Ama kış mevsimini bir ayrı severdi.

Beyaz onun en sevdiği renkti. En sevdiği şey olan doğanın, kışın bu renge bürünmesi Jungkook'u mutlu ederdi. Çünkü çok güzel görünürdü.

Jungkook hiç sevgi görmemişti. Sevgi ne demek bilmiyordu ve kesinlikle sevgi, ilgi açlığı çekiyordu.

Onunda herkes gibi anne ve babası vardı. Peki o neden sevgi görmemişti?

Arkadaşları, evet arkadaşları neden yoktu mesela?

Ailesi izin vermediği için yoktu...

Ailesi, evlenme düşüncesi kurmadığı insanlarla arkadaşlık kurmasını istemiyordu Jungkook'un. Sadece evleneceği kişiyle muhattap olmasını istiyordu. Tabii ki bu kişilerde zengin kişiler olmalıydı.

Bir ablası vardı. O da bedenini satarak para kazanıyor ve kimseyi umursamıyordu.

Babası kumarbazdı. Çok iyi kumar oynardı.

Annesi de ablasıyla sürtüklük yapmaya gidiyor, akşam büyük kızıyla kahkahalar eşliğinde eve dönüyorlardı. Babası ne iş yaptıklarını umursamıyordu bile. Ama ne iş yaptıklarını bilse, umursar mıydı? Yoksa umursamaz mıydı? İşte bu tartışılırdı.

Şimdi ise Jungkook, evdeki iğrenç havadan bunalmış ve daha önce hiç girmediği bir yola girmeye karar vererek o yolda ki ormana girmek istemişti.

Orman çok güzeldi. Burada imkanı olsa yaşayabilir, hayatını sürdürebilirdi.

Çiçekler... İşte bunlar Jungkook'un zaafıydı.

Gül onun en sevdiği çiçekti. Nerede gül bulsa onu koparır, yanında bulundururdu.

Bu ormanda ilerlerken, gözüne güzel bir gül bahçesi çarptı.

Yüzlerce gülün olduğu bir gül bahçesi.

Bu görüntü Jungkook'u cennetteymiş gibi hissettirken buradan koleksiyonu için bir gül almayı ihmal etmeyecekti. Altındaki siyah kısa kot şortuna dikkat ederek güllere uzandı. Koparmadan önce gözlerini kapatıp, kendini gülün mükemmel kokusuna bıraktı.

O bu eylemlerini gerçekleştirirken, arkasında onu dikkatle izleyen bir çift gözün varlığından haberi yoktu...

***

Taehyung, şuan da gerçekleştirilecek olan sevkiyatın dosyasını son bir kez inceliyordu. Onun için çok önemliydi.

Kim Taehyung, kararlı, kuralcı ve yakışıklı bir uyuşturucu baronuydu. Bu tür karanlık işler de, tüm dünya da Taehyung'u tanımayan yoktu. Karanlık işlerin sahibi gibiydi. Ya da kesinlikle öyleydi.

Tüm dünyaya nam salmış adıyla ve karakteriyle, herkesin ilgisini çekiyordu. Tüm polisler, savcılar hepsi onun himayesi altındaydı. Ama sorun şuradaydı;

Taehyung'un ne kadar ortağı varsa onun 10 katı sayısında düşmanı vardı.

Bu zamana kadar Taehyung'a bir sürü tuzak kurulmuş, bir sürü ihanetler edilmişti. Ama kimse, Taehyung'u yenememişti.

Taehyung odasının kapısının tıklatılmasıyla kalın ve duygudan yoksun sesiyle "Gel." Dedi.

İçeri giren adam alışkın olduğu ürkütücü gözlere bakmamaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Efendim, mallar eksik. Eksik mal yollamışlar."

Taehyung duyduğu şeylerle içini öfke sardı. Bağırmaya başladı.

"Kim bana oyun oynayabilir?!"

Adeta kükrüyordu.

"Kim bana yanlış yapmaya cürret eder?!"

Odadaki adam o kadar korkuyordu ki, bedeninin titremesini engelleyemiyordu.

"Çabuk onları bulup alt kattaki depoya kilitle. Kimse bana yanlış yapmaya cürret edemez!"

Adam kafasını sallayıp hemen odadan çıkmıştı. Taehyung'u oradaki tüm çalışanlar ve korumalar korkutucu bulurdu. Bazıları Taehyung'a ihanet edenleri Taehyung'un nasıl cezalandırdığını görmüştü. İşkenceler, kesinlikle mide bulandırıcıydı.

Taehyung eline telefonunu alıp bir adamını aramıştı. Tam konuşmaya girecekken kapısının tıklatılmasıyla durdu ve telefonunu kapattı. "Gel." Diye seslenince adam içeri girmiş, korkuyla Taehyung'a bakmaya başlamıştı.

"Ne var çabuk söyle."

Adam derin bir nefes almak zorunda kalmıştı.

"Efendim bu nasıl söylenir bilmiyorum ama-"

"Kısa kes!"

Taehyung'un bağırışıyla adam resmen yerinden oynamıştı. Hemen konuşmasına devam etti.

"Busan taraflarındaki gül bahçenizden biri bir tane gül koparmış efendim."

Taehyung duyduklarını başta idrak edememişti. O gül bahçesi, onun için çok, çok değerliydi. Oradaki güller onun iyileştiricisiydi. Onlara herkesten çok değer verirdi.

Adamı da bunu bildiği için başta söyleyememişti. Patronundan böyle bir tepkiyi bekliyordu.

"Çabuk bana o kişiyi bulun! Bende onun farklı şeylerini koparacağım!"

Adam hemen kafasını sallamış ve odadan çıkmıştı.

Taehyung ise üst üste iki kötü haber aldığı için çok sinirliydi.

Ama ikinci haberin aslında iyi bir haber olduğunu bilmiyordu.

Daha sonra farkına varacaktı...



***



Selam✨
Thief Of Jeon tutmadığı için ona ara verdim buna başladım 🥺
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 💋❤️
Takip edin bidee
Bl kitabım 10 k okunması var tkpcim 30 olmuyor böyle 🥺🥺🥺
Deprem çantası hazırlayın!!!🎗️🎗️
Gorusurukkk🤍🥺

Rose Garden | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin