altmış dördümsü

846 97 7
                                    

•on yedi valiz

Açık demir kapıma göz ucuyla baktığımda etrafında dönüp biten olaylara anlam veremedim. O kocaman taşıma arabası benim evimin önüne neden bir sürü bavul bırakıyordu? "Acaba ceza olarak evimi mi satıyor?" ağır konuştuğum için belki yapar diye tereddütle kaldırımdan aşağı indim ve karşıya yürüdüm.

Evime giren bavullara karşın adamların birinin önünde durduğumda yüzüme baktı, boş boş.

"Burası benim evim."

"Öyle mi? Ne hoş kızım." dedi, otuzlarındaki siyah saçlı amca. Yanımdan geçip demir kapıdan içeri girerken arabanın kasasına baktım yakından.

Daha bir sürü bavul vardı!

"Zaten dolu olan bir eve bunları nasıl sokmayı planlıyorsunuz?" homurdana homurdana ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Rehberden Devran'ı bulmaya çalıştığım sırada bir yandan da amcaları aşa aşa evime ilerledim. İşlerine o kadar odaklıydılar ki açık olan evimin kapısından çıkarken beni görmediler bile.

Devran'ı bulduğum gibi arayıp telefonu kulağıma götürdüm. "Evimin kapısını nasıl açtınız bilmiyorum ama hepinizi dava edeceğim!"

Telefon bir çaldı, iki çaldı ve üçüncü de açıldı.

Amcalar beni umursamadan eve bavul taşımaya devam ettiğinde içime derin bir nefes alıp açtım ağzımı yumdum gözümü.

"Battık mı Devran?"

Güldüğünü duydum.

Tek gözümü açıp evime doğru bir adım attım. "Nereden çıktı bu?" demediğine göre bu onun işi olmalıydı. Sonuna kadar açık olan kapımdan içeri girince salonda yan yana dizilmiş bavullar gözüme ilişti. Sehpamın üstündeki birbiri üstünde olan kutulardan bahsetmek dahi istemiyordum.

"Beğendin mi sürprizi mi?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Arkamdan gelen bir bavulu amca geçebilmek için bana vurdu hafifçe. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Hadi." diye el işareti yaptığında çıktım önünden. "Çok düşündüm, Balca." telefonun ucundan gelen sesle merdivenlere doğru ilerledim ve oradan salona bakmaya başladım.

"Keşke düşünmeseydin Devran."

"Şş, kesme sözümü." telefondan birkaç tıkırtı geldi. "Ne diyordum? Ha işte çok düşündüm. Bence ben sana iyi bir eğitim veremedim." dedikleri dünya saçması gelse de susup dinlemeye devam ettim. Lise bir ve ikinci sınıfta işime yaramayacağını bildiğim hâlde dinlediğim, dilcinin okuduğu yanlış telaffuzlu metinleri andırıyordu sözleri.

Yüksek ihtimalle fazlası aklıma zarar olacaktı.

"Hâlâ küçük olduğun için geç kaldığımı kesinlikle düşünmüyorum. Bu sözlerimden de anlayacağın gibi abi-kardeş ilişkimize bir şans verdim." amcalardan biri sehpa dolunca vestiyere koydu kutuyu. Üstündeki Samet'le olan fotoğrafım düşüp yeri boyladığında sinirden güldüm.

"Hangi hakla evime gelirsin?" dedim, güle güle.

"Sen anlamadın sanırım," sözlerine karşı tahammül eşiğim dolduğunda elimi atkıma attım. Boğulduğumu hissediyordum.

"Avazım çıktığı kadar bağırmamı istemiyorsan söyle çıksınlar evimden." son kez sakince konuştum. Bir müddet sessiz kaldı. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından mutfağın kapısında bir beden gördüm. Omzunu kapıya yaslamış bana bakıyordu.

"Artık çok geç, benim küçük kardeşim." dediğinde pişkinliğine karşı güldüm. Gözüme ilk ilişen mutfağa yakın olan dolaptaki vazo olurken oraya doğru ilerledim. "Kardeş sarılması mı yapacağız?" dedi, biraz daha güldüm. Yaslandığı kapıdan doğrulup bana doğru bir adım attığında vazoyu aldığım gibi yere attım.

"Defol evimden!"

Duyarsız | Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin