BÖLÜM İTHAFI: CeyhanAslanoglu8
Grecolar Cosa Nostra'nın en eski ve köklü ailelerinden biriydi. Don Angelo, şimdiki liderleri ve ailenin ortanca oğluydu ve ağabeyinin talihsiz ölümünden sonra çok genç yaşta ailenin başına geçmek zorunda kalmıştı.
O sıralar daha üniversiteye bile gitmemiş olan ve bu sorumluluğu üstlenmek istemeyen Angelo'nun tek kaçış noktası bol bol seyahat ederek insanların arasına karışmak olmuştu. Sanata ve tiyatroya düşkündü. Bir konser salonunda olmayı, silah kuşanmış adamlarla dolu bir odada olmaya tercih ederdi. Bir mafya lideri olmak yerine ilk fırsatta kendini Fransa'nın en ünlü ressamlarından birinin sergilerinden veyahut İngiltere'nin göbeğindeki bir gösteri merkezinde, resitallerde ve müzelerde bulmak hoşuna gidiyordu.
Bu çarkın içindeki birinin doğal yolla ölmesi neredeyse imkânsızdı. Angelo da yaşlanıp yatağında huzur içinde ölemeyeceğinin farkındaydı. Bu yüzden kendine bir söz vermişti. Vakti varken hayatı yaşayabildiği kadar yaşayacak, gezecek, eğlenecek, aşık olacak, kısacası Cosa Nostra'nın ona yüklediği misyon yerine canı ne istiyorsa onu yapacaktı.
Ve dediğini yapmıştı. Otuz üç yaşına geldiğinde dünya üzerinde gezmediği ülke ve ayak basmadığı toprak kalmamıştı. Âşık olamamıştı belki ama ardında bir sürü kırık kalp bırakmıştı. O hovardalık yaparken, yerine tüm işleri babasının Consigliere (danışmanı) hallediyordu.
Ta ki, bir süre sonra ortalıkta aileyi yönetmeyi beceremediği yönünde dedikodular dönmeye başlayıncaya kadar. Angelo başta bu söylentilerin hiç birine kulak asmamıştı. Ancak danışmanının bir çatışmada ölmesinden sonra nihayet durumun ciddiyetinin farkına varmış ve Livorno'ya kesin dönüş yapmıştı. Bunun sırf onu yuvaya çekmek için bir tuzak olduğunu biliyordu. Düşmanları onun için planlar yaparken elbette Angelo da boş durmayacaktı.
Fakat intikam planları yaparken kader ona çok başka bir oyun oynamış ve yıllardır hiçbir kadına ikinci kez dönüp bakmayan Angelo Greco bir Fransız kızına âşık olmuştu. Üstelik filmlere konu olacak kadar saçma bir şekilde ve ilk görüşte.
Lena Morel'in güzelliği dünyevi olamayacak kadar sıra dışıydı. Üstelik Tanrı, güzelliğini zekâsıyla taçlandırarak onu kutsamıştı. Ayak bastığı toprağa baharı getirdiğini düşünmek hiç de zor değildi çünkü gören herkesi bil bal arısı gibi kendine çekiyordu. Öyle zarif ve güzel bir kadına âşık olmak Angelo için sorun değildi, hatta dünyanın en güzel şeyi bile olabilirdi.
Eğer Antonio De Luca da aynı kadına âşık olmuş olmasaydı...
O zamana kadar işlerini ittifak içinde yürüten iki aile, Lena yüzünden birbiriyle rekabet eden iki mafya lideri sayesinde düşman hale gelmişti. Angelo Lena'yı istiyor fakat Antonio İtalya'da iş bulmasına olanak sağladığı için üzerinde hak iddia ediyordu. Sahipleniciliği giderek bencilce bir isteğe ve takıntıya dönüşmüştü. En sonunda ne yapıp edip onunla evlenmeyi başarmıştı.
O günden sonra Antonio De Luca, Angelo'nun bir numaralı düşmanı oldu. Lena'nın ölümünden sonra ise intikam almak üzere yemin etmişti. Her ne kadar Antonio karısının ölümünden onu suçlu bulsa da, asıl gerçeği ikisi de biliyordu.
"Angelo Markus Greco. Evime hoş geldin."
Adamın abartılı karşılaması samimiyetten uzaktı. Angelo da aynı mesafeli tonda konuştu.
"Antonio. Seni yeniden gördüğüme sevindim. Değişmişsin."
"Biliyorsun. Yıllar oldukça acımasız."
![](https://img.wattpad.com/cover/245178123-288-k565773.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SABIKALI (FRANCO) TAMAMLANDI
RomantizmBir Sage Taylors romanı... Kasabaya yeni taşınan Daniella bir beladan kaçtığını düşünürken kendini başka bir belanın ortasında bulur. Amacı ailesine ait eski bir oteli işletmek ve geçmişin kirli anılarını geride bırakmaktır. Ancak hayat ona en kötü...