16. Karanlığın Dansı

1.2K 102 131
                                    

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEĞİNİZİ BEKLİYORUM ARKADAŞLAR.

YILDIZLAR HEP PARLASIN.


"Karanlığa dokunursan, ışığın yanar. Ama bazen, yanmak bile seni kurtaramaz." —Lucas

Odama çıktığımda kendimi direkt duşa attım. Kapı çaldığında duştan çıkmak üzereydim. Bornozumu aceleyle giydim ve kapıya yöneldim. Kim olabilirdi ki? Kapıyı açtığımda boş koridorla karşılaştım. Ama yerde beyaz bir gül duruyordu; yanında zarif bir el yazısıyla yazılmış bir not.

"O olmadığını biliyorum. Ama haklısın. Sana bu kadar yüklenmemeliydim. Özür dilerim. —Pedro."

Pedro'nun beyaz bir gülle özür dilemesi... Bu, ondan beklenmeyecek bir şeydi. Sessizce koridora göz attım; kimse yoktu. Kapıyı usulca kapatıp notu masama bıraktım. İçimde bir huzursuzluk dalgalanıyordu. Bu yalnızca bir özür değildi. Pedro ilgisini bir şekilde belli ediyordu, ama hissetmediğim bir şeyi ona veremezdim.

O, iyi bir insandı, ama aramızda tarif edilemeyen bir mesafe vardı. Belki beni anlamaya çalışıyordu, belki de kendi karanlığından kaçmak için bir sebep arıyordu. Ama gerçek şu ki, aynı şeyleri hissetmiyorduk.

Yemekhaneye indiğimde, zihnimdeki karmaşık düşünceler beni boğuyordu. Lucas ve ekibi tam kadro masadaydılar. Bakışları her zamanki gibi beni bulsa da bu kez gözlerini kaçırdı. Pedro bana ilgisini göstermek için her fırsatı kullanıyordu, ama Lucas... Lucas bir fırtına gibi hayatıma giriyor, beni karanlığın derinliklerine çekip orada yalnız bırakıyordu. Onunla hiçbir şey net değildi ve işte bu belirsizlik beni çıldırtıyordu.

Yemekten sonra odamda huzursuzca döndüm durdum. Uyumaya çalıştım, ama başaramadım. Gecenin karanlığı da Lucas'ın bana emanet ettiği karanlık gibi içime sızıyor, zihnimi bulandırıyordu. Bazen acılar ve tarifsiz tüm duygular, kalbin kaldıramayacağı kadar ağır geliyordu.

Sabah olduğunda, biraz daha iyi hissederek uyandım. Ama bu sadece yüzeydeydi; derinlerde, içimde hâlâ Lucas'ın varlığı ve dünkü hayal kırıklığı ağır bir gölge gibi geziniyordu. Telefonuma uzandım, Chloe'den gelen bir mesaj bildirimiyle karşılaştım:

"Günaydın güzellik, uyandıysan kahvaltıya gel. Seni bekliyorum."

Yüzümde hafif bir gülümseme belirdi. Hızla cevap yazdım: "Geliyorum."

Danışmanların binasına doğru ilerlerken, karşımda Lucas belirdi. Kalbim yine bir anlığına durdu ve zihnim boşaldı. Ama işte oradaydı. Üzerinde koşu kıyafetleri, gözlerinde her zamanki o karanlık bakış... Kalbim, onun bu sert duruşunun altında yatan gizemi çözmek istiyor, ama aynı zamanda zihnim ondan koşarak kaçmamı belirtiyordu.

"Günaydın, Lucia." Sesi her zamanki gibi yumuşak ama derin bir tehdit taşıyordu. Bu ses beni hem çekiyor hem de korkutuyordu.

"Günaydın." Sözlerim dudaklarımdan zar zor döküldü. Kalbim hızla çarpıyordu, ama Lucas bunu fark etmişti.

Yavaşça çeneme dokundu, başımı kaldırıp gözlerimin içine baktı.

"İyi misin?"

Gerçekten iyi miydim? Elbette hayır, ama bu soruya kim doğru cevap verirdi ki? "İyiyim," dedim kısa bir nefesle.

Lucas, gözlerimde bir şeyler arıyormuş gibi bakıyordu. "Gözlerin öyle demiyor." Sesi daha da kısık, neredeyse fısıldar gibiydi.

"Bana böyle yaklaşmanı istemiyorum," dedim, ama sesimdeki kararsızlık yüzüme vurdu.

"İstemiyorsun, ama kaçmıyorsun da." Elimi tutmak için bir hamle yaptı, ama ben hızla geri çekildim.

Yanından hızla geçmeye çalıştım, ama kolumu yakalayıp beni merdiven boşluğuna çekti. Nefesim hızlanmıştı, ama kendimi kontrol edemiyordum.

"Gerçekte ne istiyorsun, Lucia? Çünkü ben her seferinde sana daha fazla yaklaşmaktan ve bunu istemekten kendimi alıkoyamıyorum." dedi, sesi bir tehdit kadar sıcak ve yakıcıydı.

Kalbim çılgınca atıyordu. Lucas, beni alevlerin içine çekiyordu ve bu alevler asla sönmüyordu. Hızla konuyu değiştirirken sözlerine odaklanamıyordum bile.

"Pedro'yla mı kavga ettin?" Alaycı bir gülümseme dudaklarında belirirken, sesi derinden gelen bir tehdit taşıyordu. "Dün oldukça sinirliydi."

Geri çekilmeye çalıştım, izin vermedi. "Hayır." Sesim titredi. Lucas, bu cevabımı beklemiyormuş gibi durdu.

"Öyle mi, S?" dedi kısık bir sesle. Giderek bana yaklaştı, elimi kaldırdım. Ama onu itmek bir yana yerinden bile kıpırdamasını bile sağlayamadım.

"Bana böyle davranmana izin vermeyeceğim," dedim kararlılıkla.

"Pedro dokunduğunda bir şey demedin." İfadesindeki alaycı küstahlık beni çılgına çevirdi. Öfkeyle göğsünden ittim ve tokadı savurdum.

Lucas, sanki bunu bekliyormuş gibi ellerimi yakaladı ve beni duvara bastırdı. Nefesim yine kesildi, kalbim göğsü kafesimde çıldırdı. Oysa etkilenmemiş gibiydi. Yüzüme eğildi, sesi buz gibi soğuktu. "Bir daha sana dokunursa onu mahvederim, S. Beni anladın mı?"

Gözlerinde bir tehdit, ama aynı zamanda bir şey daha vardı; tanımlayamadığım, karanlık bir arzu. Kalbimi saran yangın bedenime ulaştığında çaresizce kolları arasında bekledim. Durmuyordu. Ne Lucas ne de yangın. Lucas'ın yakınlığı hatta sadece varlığı bile nefesimi kesiyordu.

"Bu uyarımı dikkate al." dedi Lucas, sesi tehditkâr bir tını taşıyordu, ama sözleri kalbimi allak bullak etti ve ardından geri çekildi. Gözlerinde karanlık bir ışıltı vardı.

"Gerçek Lucia bu kadar vahşi. Neden onu açığa çıkarmıyorsun?" dedi, dilini yavaşça dişlerinin arasından sıkıştırarak. Sonra gülümsedi, yangını etrafımıza yayarak.

Arkasını dönüp giderken bir süre yerimden kıpırdayamadım. Lucas... Benden başka bir şey istiyordu. Ve bu şey beni yakıp yıkıyordu.

Lucas'la olan karşılaşmamdan sonra, hala nefesim düzene girmemişti. Merdivenleri hızla çıkıyordum ki, tam o anda Pedro karşıma çıktı. Bugün benimle gerçekten uğraşıyor olmalıydı.

"Günaydın Lucia." dedi, sesi her zamanki gibi nazik ve yumuşaktı. Ama bir o kadar uzak hissettiriyordu ki. Gözlerime baktı, orada aradığı şeyi bulamayacağını bilen birinin hüznüyle.

Elini koluma koydu. Dokunuşu zarifti, nazikti, ama içimde hiçbir kıpırtı yaratmıyordu. Lucas'ın yanındaki o yakıcı enerji Pedro'da yoktu. Ne zaman bu kadar uzaklaştığımızı bilmiyordum, ama Pedro'nun kalbimde bir yer edinmesine izin veremezdim.

"Beni affettin mi?" diye sordu. Affetmem gereken bir şey yoktu ki... Asıl sorun, ona hiçbir zaman gerçek anlamda yaklaşamamış olmamdı.

Gözlerimizin buluştuğu o anda, ikimiz de ne kadar farklı olduğumuzu fark ettik. Pedro bana, ben Lucas'a ait gibiydim. Bu farkındalık acı vericiydi, ama kaçınılmazdı. Biz birbirimize asla iyi gelmeyecektik.

Bir adım daha yaklaştı, ama ben geri çekildim. "Pedro, biz... biz bunu sürdüremeyiz." diye fısıldadım ve içimdeki ağırlık daha da arttı. Pedro'nun yüzüne bakmaya bile cesaret edemedim. Çünkü gerçeği artık biliyordum. Kalbim Lucas'a aitti ve Pedro'ya hiçbir zaman yer kalmamıştı.

İLK AŞK (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin