Askeriye

298 15 0
                                    

 Bölüm VIII: Askeriye 

"Katı ruhlardaki önyargıların mahkumları..."

.

.

.

Kaan sayesinde Hazar çabucak toparladı. Kadir olabildiğince Hazar'a iyi davrandı. Dönüş yolunda aralarında ne diyalog geçti bilmiyorum ama hiçbir muhabbetimizde adı anılmadı. Özellikle Kaan biraz daha sessizdi, kızgın ve kafası karışık görünüyordu. Sadece Hazar'ın iyi olduğunu söylemek için kısa süreli yanıma gelmişti.  Hazar'ın yanına hiç uğramadım. Kendimi bu saçma salak dosyalara verdim. Oysa aklım hep Hazar'daydı. Hissettiğim bu üzüntünün vicdan azabına dönüştüğünü anlamam çok sürmedi. Sanırım insanların bahsettiği vicdan azabının ne olduğunu yeni anlıyorum. Olanların Hazar'a haksızlık olduğunu tüm dünyaya haykırmak istiyorum ama elimi kolumu bağlayan kelepçeler buna izin vermiyor. İşte bu anda kendimi kötü hissettim.
Babamın bir kaç kirli işlerini yapanlar aracılığı ile yakın zamanda iletişime geçtiysem de doğru düzgün bir bilgiye ulaşamadım. Hazar'a her kim zarar vermek istediyse, ilk etapta hedef Hazar değildi. Çaresizce elimdeki dosyaları karıştırırken sırtım masanın yanındaki kolona yaslıydı. Dosyadakiler dikkatimi dahi çekmiyordu. Aynı katta yan odamda kadını merak ederken gözümü dosyadan ayırmadım. Aklım Hazar ile doluyken daha fazla oyalanmak için bahane bulamadım. Elimdeki dosyayı önemsiz bir bez gibi masanın üzerine fırlattım. Odayı terk ettim. İki adım sonra kapısı aralık olan Hazar'ın odasının önüne geldim.

"Gelebilir miyim?" Dedim.

Kapıyı çalarak içeriden ses gelmesini bekledim. İçeriden bir süre ses gelmedi. Tam vazgeçip kendi odama doğru adım atacakken naif ses yankılandı kulağımda.

"Gelebilirsin." Boğazını hafif temizledi.

Aralık olan kapıyı iterek içeri girdim. Çelik kapı hafif ses çıkarırken içeriye bakmadım. Kapıyı tekrar aralık haline getirdim. Yatakta oturur pozisyonda olan Hazar ile göz göze geldim.

"Yaraların nasıl?" Sanki bunu sormamı bekliyordu.

"İyiler." Soruyu es geçmeye çalışıyordu. Kaşlarım çatıldı. Sert olmayan ancak kesince, "Dürüst ol." Dedim. Sesimi yumuşattım. "Gerçekten nasıl olduğunu merak ediyorum. "

"Çok kötüyüm." Dürüstçe çıkmıştı sesi.  "Ama bu yaralar değil canımı yakan. Benim kardeşim öldü. Bilmiyorum araftayım." Omuzlarını düşmesi gözlerinin buğusu ne kadar yaralandığının bariz kanıtıydı. "Onu babam yapmadı ben yaptım. Babamı geçebilecek tek kişi bendim." Kafasını hafif yana yatırdı.

Bakışlarım değiştiğinde bir süre yüzümü inceledi, benim onun yüzünü incelediğim gibi.

"Yargılamıyorum, dinliyorum." Dedim.

Güldü. "Hayır yargılamalısın." Bu sefer başını aşağı çevirdi. Dizlerinin üzerinde olan ellerini incelemeye başladı.

"Babam olmaktan korkmuyorum, ben babamdan daha kötüyüm. Yaşayan en güçlü kız olmaya kanıtlamaya kendimi öyle adadım ki kardeşimi umursamadım. Ve bu hala içimde."

Yanına yaklaştım. Yatağın yumuşak yan kısmına oturdum. Yatak aşağı doğru çöktü. Baş ve işaret parmağımla Hazar'ın çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. "Hepimizde kötülük yok mu?"

Başını salladı, çenesindeki elimden kurtuldu. "Bu kadar kötü değil. Bahane bulmaya çalışma." Elini başına götürdü, bir süre ovdu. Hangisi daha zordu, vücuduna an ve an işlenen yaralar mı yoksa ruhuna demir gibi işlenenler mi? Cevabı olmayan sorulara bir yenisi daha eklenmişti.

Anlaşmalı KorumaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin