Her şey ilk dakika da bu kadar normalken ikinci dakikasında nasıl bu kadar tepetaklak hale dönüşebilirdi? Timi kaybetmiş olmanın verdiği acıyla baş etmeye çalışırken tek iyi yanının yüzünü dahi görmediğim muhbirin kurtulmasıydı. Muhbir benden önce gelmeyi başarmıştı. Nasıl olduğunu bilmiyordum. Temizleme işini bitirdiğimde bende geri dönebildim. Ölüler olarak kurulan timin, ismine layık olması kalbinde sızılara yol açıyordu. Şanlıurfa'da tim operasyon alanına giriş yaptığımda, yüzlerce askerin suratındaki hayranlık ve merhameti gördüm. Ömrümün kalanında bu yüz ifadesini asla unutmayacaktım. Üssün içerisene girmek için hareketlendiğimde askerler Kızıldeniz'in ikiye ayrılması gibi iki yana çekilmişti.
Kapıyı itip içeri girdiğimde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Yol boyu tuttuğum göz yaşlarım, burnumu sızlatıyordu.
"Pilot, odama gel." Gelen sese baktığımda omuzunda ki serpiştirilen yıldızlardan albay olduğunu anladığımda hızla selam verdim. "Emredersiniz komutanım." Sesim boğuk çıkmıştı.
Albay önde ben arkasında, daha önce görmediğim bir kapıdan geçerek odaya girdik. Her adımım dengesizceydi. Oda oldukça basit bir yapıya sahipti. Burada böyle bir odanın varlığından bile habersizdim. Açıkçası kontrol bile etmemiştim.
Albayın dudakları bir şey söyleyecek gibi ama nasıl söyleyeceğini bilmiyor gibi bir süre aralık kaldı. Ardından masanın çekmecesinden aldığı dosyayı bana uzattı. Gözlüklerini burun kemerine kadar indirdi. Dosyayı elime aldım. Kafasıyla açmam için işaret verdi.
Dosyayı açtığımda bir kaç yerin eksik olması haricinde kendi hayatımı andırıyordu. Bu bildiğim bir hayattı. İkizimin hayatı... Babama baş kaldıran ben yerine itaat eden ikizimin hayatı... Eliyle diğer sayfayı açmamı istedi. Okuduğum her bir kelimeyle daha da içime çekilmeye başladım.
"İkizin Baha ve baban öldü Pilot, sana ihtiyacım var." Dedi.
Artık Baha da Berat'ta bendim. Oysa ben sadece Berat olmak istemiştim. Şimdi ise ikiz kardeşimin kaderini de yaşayacaktım. Bomboş gözlerle elimdeki dosyaya tekrar tekrar baktım.
Gözlerim dolar gibi oldu. Kendimi toparlamak için arkamı döndüm. Omzunda sıcak elleri hissettim.
"Ülkenin sana ihtiyacı var. " Dedi Albay.
Nefesim ciğerlerime yetmiyor gibi hissediyordum.
"Emredersiniz komutanım." Dedim.
"Dosyada yapman gereken her şey yazılı. Asla askeriyeye geri dönmeyeceksin." Dedi.
Eliyle kameralara işaret verdiğinde içeri giren ölüler timini gördüğümde küçük dilimi yutacak gibi oldum. Hepsi sırayla selam vermişti. Duygu durumum hızla değişiyordu.
Albay, başıyla selamları alarak söze girdi. Sırayla yan yana olan Akkoca, Salyangoz, Mezarkabul, Karga ve Atom bana içtenlikle gülümsüyordu. Hepsinin üzerinde benim aksime üniformaları vardı.
Akkoca, "Ben Yüzbaşı Ali Atalay."
Salyongoz, "Ben Kıdemli Astsubay Kuzey Soydemir."
Mezarkabul, "Ben Astsubay Başçavuş Ömer Faruk Işık."
Atom, "Ben Astsubay Üstçavuş Kaan Çağlayan."
Karga, "Ben Astsubay Selim Gülgören."
Sırayla kendilerini tanıtmışlardı.
"Siz nasıl?" Öylece kala kaldım.
Kuzey hep bulunan ciddiyetiyle gülümsedi. "Biz ölelim istersen."
Albay ve tüm tim kısa bir kahkaha atmışlardı.
"Sakin ol, Pilot her şeyi anlatacağız." Dedi Akkoca. "Önce bir tanışalım."
Kafamı olumlu anlamda salladım. "Ben yüzbaşı Berat Gümüşay." Dedim.
Hepsinin yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. Akkoca sakin ses tonuyla devam etti.
"Merak ediyorsun biliyoruz." Dedi ve devam etti. "Etrafı keşfetmeye çıktığımda Muhbir beni buldu.Bizi riske atmamak için uzun mesafe takibi yapıyormuş. Beni ayrı görünce yanıma gelmiş. Asla konuşmuyordu. Bir süre sadece arazide boş dolanıp, sadece işaret diliyle konuştuk. Başta dilsiz olduğunu düşünüyordum. Ve beni ekipten ayırması şüphelenmeme neden olmuştu. Daha sonra Muhbir'in derisine dinleme cihazı ve takip cihazı yerleştridiğini öğrendim. Bizde bunu kullanarak bir plan uyguladık. Böylelikle Mezarkabul ve Karganın dinamitleri yerleştirmesi için zaman tanıdık. Atom ve Salyongoz da destek ekip olarak yanlarındaydı. Ekiple hiç birleşmedik. Muhbir ile beraber takip cihazını bir süre çıkarmadık, canlı kalkan olduk. Ardından vakti geldiğinde seninle konuştuk. Timin öldüğünü düşünmeleri gerekiyordu. Ardından deriden çıkardık. Kara yoluyla sınıra geldik, iki helikopter ile ayrı vakitlerde geldik."
Nefesimi dışarı verdim, "İyi bir plan." Dedim.
Akkoca gülümsedi, "Benim değil, Muhbir'in planıydı." Dedi.
"Tebrik etmek isterim kendisini." Dedim.
Akkoca, Albay'a baktı. "Buraya getirilmedi, direkt Ankara'ya yönlendirildi."
"Baha, öncelikle görevin baş kahramanı sensin, ne olursa olsun geri dönüşü yok. Kuzey'in ikiz kardeşi senin yanına girecek. Koruman olacak. Siber güvenlik uzmanı kendisi. Dikkat çekmemek adına staja girer gibi başlayacak. Kaan'ın gerçek mesleği de Hekimlik. O da senin yanında olacak. Ali, Ömer, Kuzey ve Selim görünmez olarak seni koruyacak. " dedi.
Üzerimdeki yükü an ve an hissederken bu işin nereye varacağını kestirmek zordu.
"Tek bir ricam var Komutanım." Dedim.
"Nedir?" Dedi Albay, oldukça samimiydi.
"Ben kendi adımı da kullanmak istiyorum."
Albay kafasını olumlu anlamda salladı. "Gerekli işlemler yapılır." Dedi.
Annemi kaybettim, babamı kaybettim, ikizimi kaybettim artık kendimi de kaybettim. Selam vererek son bir bakışımla odadan çıktım, artık eski ben yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaşmalı Koruma
ChickLitİki hayat tek hikaye... Koruyanlar neden hep erkek olur? Bu sefer koruma bir KADIN(!) . . . Havucu bana uzattı. "İster misin?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Havuç sevmem." Bir ısırık aldı havuçtan. Söylediğimi umursuyor gibi değildi. "Hadi gidel...