9. Bölüm

112 15 54
                                    

Acı dışarı gösterildiği kadar mı derindir, içinde yaşattığın kadar mı?
Canın acıdığında dışarı gösterebilirsen mi güçlüsündür, kimseye göstermeden kendi içinde halledebilirsen mi güçlüsündür?
Sorunlarınla tek başına başa çıkmaya çalışırsan mı büyümüşsündür, birilerinden yardım isteyebiliyorsan mı büyümüşsündür?

Hangisi doğruydu, kime göre neye göre doğruydu bilmiyorum ama ben kendimi hep güçlü gözükmeye çalışan bir güçsüz olarak görmüştüm.
Acımı içimde yaşıyordum ama derin miydi bilmiyorum.
Canım acıdığında kendi içimde halletmeye çalıştım çünkü acımı dindirecek kimsem yoktu.
Sorunlarımla hep tek başıma uğraştım çünkü umrunda olduğum kimse yoktu.
Bu yaşadıklarım beni güçsüz hissettirirken dışarıdan bakan biri bana ne kadar güçlü olduğumla ilgili iltifatta bulunuyordu.
Güç neydi?

"Sence güç ne?"
Rüzgarın hafif hafif estiği kayalıkların üstünde sessizce oturuyorduk. Evlerinden ayrıldığımızda kimsenin olmadığı bir yere gitmek istediğimi söylemiştim. Beni, tepe bir yerde, şehri ayaklarımızın altına alabildiğimiz uçurum gibi bir yere getirmişti. Uçurum dediğime bakmayın öyle tehlikeli bir yer değildi. Şuan oturduğumuz kayalıkların arkasında kalan kısmın biraz aşağısında eski piknik alanları vardı. Hem akşam olmuş olmasından hem sonbaharda olmamızdan hem de buraların biraz daha yokuş gibi ve çukurlu olmasından dolayı buraya pek gelen yoktu.
Sessizdi, sakindi.

"Güç mü?"
Geldiğimizden beri yanımda sessizce oturuyor tek kelime etmiyordu. Sigarasını içiyor benimle birlikte şehri izliyordu. Sigara içtiğini de yeni öğrenmiştim. Aslında tahmin ediyordum, yakınlaştığımızda hafif bir sigara kokusu almıştım ama rahatsız edecek kadar yoğun değildi. Hatta ona yakışan bir kokusu vardı.
"Hıhım." diye mırıldandım.
O düşünmek için tekrar sessizleşirken kucağımda duran telefondan şarkı sesi yükseliyordu. İkimiz arasındaki tek gürültü çalan şarkılardı.

Yüzüme gülüyor, elinde tutuyor
Sırtıma saplıyor bıçakları
Sözüm eskidi çok, seni sevdiği son
Gönlüne sor bütün hesapları

Yüreğim kanıyor, katilini arıyor
Sevmeyi kendime yasakladım
Fırtınam diniyor, kokun eski bi' son
Bu aşka sakladım kurşunları

İçim acıyor
Yokluğu zor

Ne de güzel söylüyordu! Anlatamadıklarımı anlatıyordu sanki.
"Güç," diye başladı cümlesine.
"sevdiklerini koruyabilmek, onlara zarar gelmemesini sağlayabilmektir bana göre."
Bana dönmüş gözlerimin içine bakıyordu.
Kendime çektiğim dizlerime kollarımı sarıp başımı yasladım. Ona bakmaya devam ettim.
"Sen güçlü müsün peki?"
Yandan bir gülümseme gönderdi. Sigarasından derin bir nefes çekti. Dudaklarının arasından gecenin karanlığına dağılan duman gökyüzünde dans ederek kayboldu.
"Bazen." dedi.
"Bazen çok güçlüyüm bazen çok güçsüz."
"Ben güçlü müyüm peki?"
Düşünmek için durdum biraz. Cevap vermesini beklemeden devam ettim.
"Değilim bence."
Yanağıma düşen saçlarımı kulağımın arkasına iteledi yavaşça. Havanın soğukuğuna inat değdiği yerler yanıyordu adeta.
"Öğreniyorsun çünkü. Güçlü olmak için önce kendini de sevmen ve koruman gerekiyor."
Kaşlarım çatıldı.
"Ben kendimi seviyorum zaten!"
Çocuk gibi çıkan sesime küçük bir kahkaha bahşetti. Öyle bir güldü ki daha önce fark etmediğim yanağında derin çizgiler çıktı ortaya. Gamze denecek kadar derin değildi ama yüzüne çok yakışıyordu. Ne ciddi ifadesini bozacak kadar şirindi ne de yüzüne yakışmayacak kadar çirkindi.

Ne güzel güldün be adam!

"Seviyorsun ama tamamen değil. Her gün ölmeyi isteyen biri kendini sevmiyordur."
Gözlerimi kaçırdım. Omuz silktim.
"Bana beni sevmeyi öğretmediler."
Bakışlarım tekrar şehrin ışıklarına döndü.
Kim bilir ne kadar çok aile vardı, aile olabilen; ne kadar çok aile vardı ailenin a'sı bile olamayan.
"Babam hep nefret etti benden. Anlamadım da. Küçük çocuğum sonuçta. Sen nefret eder miydin tek aşkından olan çocuğundan?"
"Asla." dedi hiç düşünmeden.

ZemheriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin