11. Bölüm

89 13 25
                                    

Gözlerimi açtığımda her yer bembeyazdı. Her yer o kadar soğuktu ki...
Ama bu soğukluğa rağmen çok güzel bir görüntü vardı. Gelinlik giymiş ağaçlar, üstü kar birikmiş banklar, beyazlığın içinden az az gözüken diğer şeyler...
Bu güzelliğe hayranlıkla bakarken sert bir rüzgar esmeye başladı. Tenim rüzgarın soğukluğuyla yanıyordu. Biraz önceki sessizliğe nazaran şuan kulaklarımın duyduğu tek şey uğultuydu.
Kendimi bir anda ortasında bulduğum kar fırtınasıyla ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafıma bakıyordum.
Sert bir şekilde esen rüzgarla tepeden tırnağa titredim. Kollarımı kendime sararken üzerime baktım. İncecik kıyafetler vardı üstümde.
Az önce karın içinde olmama rağmen üşümezken şuan donuyordum.

Derken burayı hatırladım. Bunu daha önce de yaşamıştım. Bir ışıkla kurtulmuştum. O ışığı bulmalıydım. Işığa ulaşırsam kurtulurdum.
Işığı bulmak için etrafta yürümeye başladım. Bir şekilde o ışığı bulmalıydım.
Biraz önce gördüğüm bankları, ağaçları göremez oldum. Kar fırtınası görüşümü engelliyordu.
Ben yürüdükçe kar fırtınasının şiddeti artıyordu.
Bağırmak istedim, birilerini bulmak istedim. Sesim çıkmadı. Ağzımı açtıkça rüzgar doldu, ses tellerime kadar üşüdüm.
Gözlerim dolmaya başladı. Hiçbir şey yapamıyorum, kimseyi bulamıyorum, üşüyorum.
Derken bir ışık hüzmesi dikkatimi çekti.
Sonunda, dedim kendi kendime. Sonunda buldum. Gözlerim iyice dolarken yüzüme bir gülümseme yayıldı.
Bu fırtınada onu görebildiğime o kadar sevinmiştim ki! Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı, içimde bir şeyler kıpırdanmaya başladı.

İçimde yeşermeye başlayan bir ümitle oraya ilerlemeye çalıştım. Ben o ışığa gitmeye çalıştıkça rüzgar daha da hiddetleniyor beni geriye savuruyordu. Sanki o ışığa ulaşmamı, ısınmamı, kurtulmamı istemiyor gibiydi.
Direndim. O ışığa gitmek için direndim. Kurtulabilmek için direndim.

Düşe kalka ilerledim ışığa doğru.
Küçücük ışık yine ben yaklaştıkça kocaman oldu. Tüm varlığını hissettirdi bana. Yaklaştıkça belirginleşen silüet bana bakıyordu.

Her tarafını aydınlatıyordu. Ama kendisi yine kapkaranlıktı. Neden karanlıktı acaba? Kurtulmak için ona ihtiyacım vardı ama peki neden ona yaklaştıkça ister istemez içimde korku peyda oluyordu? Anlam veremedim ama düşünmeden ilerlemeye devam ettim.

Etrafı o kadar güzeldi ki...
Yemyeşil çimenlerle, rengarenk çiçeklerle doluydu olduğu yer. Bu sefer dikkatimi en çok çeken şey ise ayaklarının dibinde kardelenler olmasıydı. Küçük küçük, renk renk kardelenler vardı olduğu yerde.
Benim olduğum yerde hayat yokken onun olduğu yer hayatın var oluş sebebi gibiydi.
Hayranlıkla ona doğru ilerlemeye devam ettim.
Yüzüne bir gülümseme yayıldı, içim titredi. İçimi bile üşüten soğukluğu bir nebze azalttı onun gülümseyişi. Ben de ona kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdim. Minnetle baktım ona.
Teşekkür ederim, dedim içimden. Beni kurtardığın için teşekkür ederim.

Elini uzattı bana. "Gel."
Rüzgarın uğultusundan hiçbir şey duyamazken onun uzağımda olmasına rağmen kulağımın dibinde fısıltıyla çıkan sesi içim titretti yine. Zaten ona hayran bir şekilde bakarken dediği şeyi bekletmeden yaptım. Uzattığı eline elimi koydum. Elimi tutup kendine doğru hafifçe çekti. Diğer elini de belime yerleştirip nazikçe sarıldı bana.
Onun sarılmasıyla dünyama renk geldi, sıcaklık geldi, yaşamak için heves geldi. Huzur sanırım ancak böyle anlatılabilirdi.

Başından beri beni uzak tutmaya çalışan rüzgarın gücü ona yetmedi yine. Az önce ortalığı kasıp kavuran fırtına yerini tatlı tatlı esen melteme bırakmıştı.
Kar durdu. Güneş açtı. Her yer çiçeklerle kaplandı.
Ve yine içimi titreten o cümleyi söyledi,
"Bahar, bir insanla gelebilir insana..."

ZemheriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin