Unutmak çoğu zaman lütuf gibi gelir insana.
Peki her zaman öyle midir?
Unutma eyleminin sınırını biz belirleyemiyoruz sonuçta. Ne kadar unutacağımız, neyi unutacağımız bilinmeyen bir konudur.Geçmişte yaşadığımız travmaların bize en büyük etkisi unutmaktır, değil mi?
Beynin yaşanan olaylardan seni koruma mekanizmasıdır unutmak.
Peki ya aslında beni korumuyorsa?
Ya beni sadece bilgisizleştiriyorsa? Güçsüzleştiriyorsa?Düşünmeyi çoğu zaman reddettiğim, görmezden gelmeye çalıştığım bir şey varsa o da çocukluğum...
Sadece acı ile dolu anılara dönüp bakmak, seni yaralamasına izin vermek ne kadar iyi olabilir ki?
Farkında olduğum bir şey varsa o da geçmişim ve çocukluğumla ilgili boşlukların olduğu.
Dolduramadığım boşluklar...Dün gece gördüğüm rüyadan, daha doğrusu anıdan sonra o boşluğu daha fazla hissetmeye başladım.
Neden o boşluk içimi bu kadar acıtıyordu?
Neden görmezden gelinecek kadar küçük olmadığını hissediyordum?
Ve... Neden Ali ile beraberken o boşluğun verdiği acı azalıyordu...?Arabada sessiz bir şekilde ilerliyorduk.
Beni tekrar öpmekle tehdit edince hiçbir şey söyleyememiş sadece kıpkırmızı yanaklarımla susabilmiştim.
Gergindi, sinirliydi, öfkeliydi ama en önemlisi kırgındı.Arabayı hızla sürmesinden dolayı kısa bir sürede onun evine varmıştık. Arabayı sertçe durdurup indi. Onun arkasından ben de inip peşi sıra ilerlemeye başladım.
Evin kapısını da aynı sinirle açıp geçmem için kenara çekilip bekledi. Sessiz ve hızlı adımlarla içeri girip salona doğru yürüdüm.
Arkamı dönüp ona baktım. Bir şey demesini istedim.
Ama o hala sinirini yatıştıramamış olacak ki salona gelmek yerine merdivenlere yöneldi."Ali!" dedim hızla.
Duraksayıp derin bir nefes verdi. Düşen omuzlarıyla bana döndü.
"Efendim Elif?"
Sesi o kadar yorgun çıkıyordu ki kendimi sadece daha çok suçlu hissetmeme neden olmuştu bu ses tonu.
Bilerek yapmıştı ya da yapmamıştı, bu ses tonu insanın içini burkan cinstendi.
"Konuşalım mı? Lütfen..."
Alnının kenarını kaşıyarak baktı bir süre, emin değilmişcesine.
Gözlerime ilişti bakışları. Yenilmeye hazır, kabul etmek için bahane ararcasına baktı gözlerime.Bakışları söylemek istediği birçok şeyi saklıyormuş gibiydi.
Anlam veremediği şeyler vardı, bakışlarından anlaşılıyordu. Benim de vardı, benim de bakışlarımdan anlaşılıyor muydu acaba?Pes edercesine omuzlarını indirip "Konuşalım." dedi.
Yavaş adımlarla yanımdan geçip her zaman oturduğum koltukta, benim yerime oturdu.
Hafifçe kaykılıp yayvan bir şekilde yerleşti koltuğa. Benden tarafa dönmüyor, itinayla gözlerini benden sakınıyordu.
Yanına gidip oturdum ben de.
"Ali, ben... Sana öyle şeyler söylememeliydim. Seni katil gibi gördüğümden değil, o an panik yaptım bir şeyler oldu öyle diyiverdim. Özür dilerim..."Seni katil olarak gördüğümden değil, bana bu kadar iyi davranmanı hak etmediğimi düşündüğüm için kendimi senden uzaklaştırmaya bahane arıyorum...
Aklımdan geçen şeyler işin iç yüzünü apaçık bir şekilde ortaya koysa da bu düşüncelerimi ona aktaramazdım. Acizliğimi yeteri kadar görmüştü, daha fazla göstermeye gerek yoktu.
Ali bir süre bir şey demedi. Bana bakmıyor, sadece koltuğun kolçağına koyduğu eliyle hafifçe ritim tutuyordu.
"Bir şey söyleme-"
"Gerçekten hatırlamıyor musun?"
Sorumu bitiremeden o bana bir soru yöneltti.
Ritim tuttuğu parmakları durmuş, kolçağı tutuyordu. Yorgun bakışları sonunda yüzüme dönmüş sakince inceliyordu."Neyi... Hatırlamıyor muyum?"
Emin olamayarak sordum.
"Çocukluğunu. Yaşadıklarını. Kişileri."
Her kelimeyi bastırarak söylemişti.
Bu şekilde sorular sorması gerilmeme sebep oluyordu.
"Hatırlıyorum..." dedim kısık bir ses tonuyla.
Kaşları yavaşça çatılırken oturduğu yerde dikleşti. Dağ misali üzerime doğru yükselmesiyle olduğum yerde küçülmüş gibi hissettim. Yanlış bir şey yapmışımcasına gerilmeme, stres olmama neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri
Teen FictionKar kış, kıyamet. Her yer soğuk. Kar fırtınası devam ederken az ileride küçük bir ışık kaynağı dikkatimi çekti. Yavaşça ona doğru adım atmaya başladım. Ben ona yaklaştıkça ben küçülüyordum o ise büyüyordu. Her yer soğuk ve karlıyken onun olduğu yer...