Bir varmış bir yokmuş.
Güzeller güzeli bir orman varmış. Her yeri yeşilliklerle kaplı, çiçeklerle doluymuş. Her gün kuş cıvıltılarıyla gün başlarmış.
Tüm hayvanlar birbirleriyle anlaşır, kimse kimsenin canını sıkmazmış. Ama bu ormanda kim ne derse tersini diyen, hep benim dediğim olacak diyen iki tane inatçı keçi varmış. Hep kendi burunlarının dikine gider, asla kendi dediklerinin dışına çıkmazlarmış.Bu ormanda bir de şırıl şırıl akan çok güzel bir nehir varmış. Bu nehrin üstünde de bir köprü varmış.
Bir gün bu iki keçi bu köprüde karşılaşmışlar. Köprü dar olduğu için ikisi aynı anda geçememişler. Tutturmuşlar önce ben geçeceğim diye.
Biri diyormuş ki ben geçeceğim öbürü diyormuş ki hayır ben geçeceğim.
İnat etmiş ikisi de yol vermiyormuş birbirine.Baktılar ki bu konuşmayla olmuyor geçirmişler birbirlerine boynuzlarını. İttirip duruyorlarmış. Ama ikisi de geri adım atmıyormuş. Sonra ne olduysa bir anda keçinin biri diğerini ittiği gibi atmış nehre. Sonra da salına salına geçmiş karşıya.
Suya düşen keçi şaşkın şaşkın bakakalmış diğer keçinin ardından.Aslında bu hikayenin sonunda ikisinin de suya düşmesi ve ders çıkarmaları gerekiyordu değil mi? Peki bunda neden böyle olmuştu?
Suya düşüren keçi daha mı güçlüydü? Daha mı iriydi? Boynuzları daha mı büyüktü?"Ne düşünüyorsun öyle?"
Arabada sessizlik hakimken Ali'nin sorusuyla bu sessizlik dağılmıştı.
"Keçilerin boynuzlarını."
Dalgın bir şekilde söylediğim şeyle bana garip bir bakış attı. Omuz silkip camdan dışarıyı izlemeye devam ettim.Ona kızgın ve kırgındım.
Tamam benim iyiliğim için böyle olmasını istemişti ama şirketin benim için değerini biliyordu. Bile bile beni şirketten uzaklaştırdığı yetmezmiş gibi bir de beni kovmuştu.
Hain pislik.Hastaneden yeni çıkmış, Ali'nin evine doğru gidiyorduk. Onun evine ikinci kez gidiyordum ve ilk orda olduğum anılar benim için rezil anılardı.
Hatırladıkça utancımdan yerin dibine girmek istiyordum.Üstümde hala hastanede giydirdikleri beyaz bir pijama takımı vardı. Üzerimi değiştirmek istiyorum. Ama benim evime gitmediğimiz için kıyafetlerimi alamamıştım. Üstümde sadece pijama takımıyla kabanım vardı. Ali'nin evinde giyebileceğim kıyafetler var mıdır acaba?
Niye olsun kızım bu adam evde sürekli karılarla mı oturuyor?
Ne bileyim ben! Belki oturuyor.
Acaba kaç sevgilisi olmuştu? Ya da kaç kadınla birlikte olmuştu?Yakışıklı adam, zengin de. Olmuştur bir sürü.
Tiksinerek Ali'ye baktım.
Pis herif.
"Bu sefer ne oldu da öyle bakıyorsun bana?"
Bana dönmeden sorduğu soruyla kafamı çevirdim tekrar.
"Hiç."Yolun geri kalanı sessiz geçmişti.
Yaram hala sızlıyordu ve aşırı yorgun hissediyordum.
Yaklaşık yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından eve varmıştık.
Arabayı garaja park edip indi. Ben de onun ardından yavaş hareketlerle indim. Benim tarafıma gelip kolunu uzattı. Koluna girip yavaş yavaş eve doğru ilerledik.
Normalde olsa iki dakikayı bulmayacak yol, benim aşırı yavaş yürümem yüzünden yaklaşık altı yedi dakikayı bulmuştu.Az daha hızlı yürüsene kızım
Sanki yürüyebiliyorum! Ağrıyor kızım ağrıyor.
Zar zor eve girip merdivenlere geldik. İki dakikalık mesafe için bu kadar yorulmuş olmak sinir bozucuydu.
Merdivende ufak adımlar atarak ilerlemeye çalışıyordum. Her adımımda farkında olmadan nefesimi tutuyor adım atınca da nefesimi veriyordum.
Zorlukla bir adım daha attım.
Tuttuğum nefesi geri verirken yanımda sabırla duran Ali'ye baktım.
Yüzünde hiçbir bıkkınlık ya da yorgunluk ifadesi yoktu. Büyük bir sakinlikle benim adım atmamı bekliyor, ben duraksadıkça dinlenmem için zaman tanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri
Teen FictionKar kış, kıyamet. Her yer soğuk. Kar fırtınası devam ederken az ileride küçük bir ışık kaynağı dikkatimi çekti. Yavaşça ona doğru adım atmaya başladım. Ben ona yaklaştıkça ben küçülüyordum o ise büyüyordu. Her yer soğuk ve karlıyken onun olduğu yer...