Önceki bölümde;
Ellerimden tutup beni ayağa kaldırdı. "Beklediğin an geldi Melissa. Bay ve Bayan Jones seni odasında bekliyor, hadi gidelim." diye ekledi.
Adımı nereden bildiğini soracaktım ki sorgulamaktan vazgeçtim ve onu takip etmeye koyuldum.
Şimdi bu aptal karmaşayı öğrenmenin zamanıydı.
*
Günlerdir yattığım odanın önünden geçerek koridordan çıktık. Şuan her ne olacaksa ondan ölesiye korkuyordum.
Kaçırılmıştım, saçma sapan bir şeye tanık olmuştum ve şimdi her şeyi öğreneceğim zamana gelmiştik. Korkuyordum, karşılaşabileceğim rüyalarımdan korkuyordum. Ayrıca tanışacağım kişilerin insan olup olmadığı bile belli değildi. Kendimi asla ama asla güvende hissetmiyordum.
Yürürken koridorların boş olması dikkatimi çekmişti. Tek bir insan bile mi olmazdı. Robert'tan anladığım kadarı ile burası bir okuldu. Camdan gördüğüm kadarıyla oldukça... büyük bir okul. Dayanamayıp sordum. "Niye etrafta kimse yok acaba?"
Kadın yüzüme bakıp samimice gülümsedi ve yürüme hızını biraz azalttı. "Burası revir ve idarenin olduğu kısım. Asıl okulu daha görmedin. Emin ol orası oldukça kalabalıktır." deyip kıkırdadı. Oldukça tatlı bir kadındı, içim ona hemen ısınmıştı. Benim onca huysuzluğuma rağmen çok kibar davranmıştı, ismini merak ediyordum. "Siz burada tanıştığım ilk kişisiniz. İsminizi hala öğrenemedim. Size nasıl seslenebilirim?" Kahverengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp "Ah tatlım, ismim Emily. Burada revirde görevli hemşire benim. Bir şeye ihtiyacın olduğunda bana gelebilirsin, tabi ki ihtiyaç duymanı istemem ama bilirsin herhangi bir ihtiyacında olur." dedi.
Lafından hemen sonra büyükçe, işlemeli bir kapının önünde durduk. Mavi-yeşil karışımı gözlerini bana çevirerek "Burası müdürlerin odasından biri. Kapıyı tıklatmayı unutma tatlım, hoşça kal." dedi ve hızlı adımlarla koridorun sonundan kayboldu. Burası labirent gibiydi umarım dönüşte kaybolmazdım.
Boğazımı temizledim ve ihtişamlı kapıyı iki kez tıklattım. Koridorlarda ufacık ses bile çok yankı yapıyordu, bu beni açıkça germişti. Kötü yalıtımın sonuçları diye içimden geçirdim. O sırada içeriden "Girin." diye tok bir ses yükseldi.
Kapıyı aralayıp odaya büyük adımlarla girdim. Masanın başında kısa sarı saçlı bir kadın oturuyordu, misafir koltuklarında ise grileşmeye başlamış saçlarıyla bir adam vardı.
Sarışın kadın bana genişçe gülümseyip "Hoş geldin, Melissa. Bizde seni bekliyorduk. Seni bu kadar beklettiğimiz için üzgünüz, geç şöyle otur istersen." dedi ve bana adamın karşısındaki sandalyeyi gösterdi.
Kadına gergince gülümseyerek "Eğer biraz daha birileriyle konuşmasaydım kafayı yiyebilirdim. Lütfen hemen ne oluyorsa anlatın." dedim. Adamdan kısık bir kahkaha yükseldi.
Kadın yüzündeki ufak gülümsemeyi bozmayıp "O zaman hemen konuya gireyim. Burada neden olduğunu kavramanı hemen beklemiyorum. Şimdi aklına hayaline sığmayacak şeyler anlatacağım. Senden sadece beni sonuna kadar dinlemeni istiyorum. " Derince bir nefes çekti ve önünde ellerini kavuşturdu.
"Sen normal bir insan değilsin Melissa. Bu yüzden buradasın. Sende bizler gibi kadim soydan gelen varlıklardan birisin. Burada olmanın sebebi bu. Kaçırıldığını düşünüyorsun biliyorum ama bunun doğru olmadığını ikimizde biliyoruz. İnsan gerçek hayatından, evinden kaçamaz Melissa; o seni er ya da geç bulur. Hislerin buraya ait olduğunu fısıldıyor biliyorum."
Ağzım tek kelimeyle açık kalmıştı. Ağzımdan zar zor "Normal değil de ne demek ? Bir canavar mıyım ben yani?" diye sözcükler çıktı. Adam küçük bir öksürükle dikkati üzerine çekti ve yerinden kalkıp takıp elbisesini düzeltti. Konuşmayı şimdi o devir almıştı.
"Bizim gibi kadim soylara canavar demek oldukça büyük bir hakaret olurdu, sevgili Melissa. Milyon yıllardır dünya iki yüzden oluşur. Sihir ve sihirsiz yaşam. İnsanlar sihirle ilk tanıştıklarında bunu kötüye kullandılar ve cezalandırıldılar. Yeryüzünden sihrin her taneciğini onlardan mahrum bırakarak onları sonsuz bir cezaya mahkum etti Yüce Eliot. Sihir bir çok insan için uyuşturucuydu ama bazı özel insanlar bunu doğanın, yaşamın beslenmesi ve dengesi için kullandı. Bizde atalarımız yani sihre hükmedenler olarak bu zamana kadar geldik. Eğer şuan da buradaysan ve bizimle iletişim kurabiliyorsan bu sadece kadim soydan geldiğin içindir. En son bir kadim varlığın insanla iletişim kurması yüzyıllar önceydi. Şuan da bu yasak ve oldukça da imkansız. Tanrı Eliot geçitleri yüzyıllar önce mühürledi. "
Odanın içinde bir sessizlik oluştu. Sesim çatlayarak "Peki, ya hayatım? Ailem? Hepsi bir yalan mıydı? Şimdi ne olacak?" kelimeleri fırladı ağzımdan. Yanaklarımdan gözyaşlarım süzülüyordu. Yalandı her şey. Acılarım, mutluluklarım... Tam anlamıyla her şey.
"Sen bir kaçaksın Melissa."dedi Müdire Hanım. "Bunun anlamı birileri tarafından yıllar önce doğduğun topraklardan çıkarıldığın. Ki bu oldukça imkansız bir yetenektir. Ancak soylu ailelerden biri bunu başarabilir. Olası ailenin soylulardan olması büyük bir ihtimal taşıyor. Bunun en büyük sebeplerinden biriside komiktir ki çıkarılman bile değil, bir melek tarafından yıllardır korunuyor olman. Ava, en yakın arkadaşın. O bir görevli melekti, bu zamana kadar güvende olmanın tek sebebi oydu. Aynı zamanda buraya dönmemenin sebebi de oydu. Bir melekle anlaşma yapmak, görevlendirmek...bunlar anlatamayacağım kadar imkansız ötesidir. Sende bir şeyler var ama bunu zamana bırakmak en doğrusu."
Kocaman bir nefes aldım. Ah, Ava! Bunca zamandır ailem değil aslında bir yalancıydın. Görevini yerine getirmiş olmalısın, sana ölesiye bir öfke duymalıyım ancak şuan sadece tek yapmak istediğim kollarının arasına girmek.
Öğrendiklerimin ağırlığı ile omuzlarım çökmüştü. Ağlamaktan gözlerimin kızardığına emindim, çok bitkin hissediyordum. Müdür Bey bana peçete uzattı. Uzattığı peçete ile gözyaşlarımı kuruladım.
"Peki? Peki dünyadaki ya da sihirsiz dünyadaki yaşantım? Babam? Beni tanıyan insanlar? Beni merak etmeyecekler mi? Burada kalmam olanaksız. Benim bambaşka bir hayatım var!"
Müdire sıkkınlıkla nefes aldı. "Tatlım üzgünüm ama bunu söylemeliyim. "Gözlerimin içine hüzünle baktı. "Sen herkes için bir illüzyondun. Babanın normalde bir eşi ve çocuğu hiç olmadı. Sen hiçbir zaman orada olmadın. Annenle hiçbir zaman tanışmadı. Hayatın tamamen bir illüzyondu, üzgünüm."
Dayanamadım hıçkırarak ağlamaya başladım. Annemin ölmesi, onu defnettiğimiz gün dün gibi aklımdaydı. Şimdi bana her şeyin, çektiğim tüm acıların bir yalan olduğunu söylüyordu. Müdire masasından kalkıp yanıma dolandı ve kocaman sarıldı.
Çok canım yanıyordu.
Müdirenin omzunda bir süre daha ağladım. Kesilen ağlamamdan sonra yavaşça kafamı çektim müdirenin omzundan , narin elleriyle yüzümü şefkatle okşadı. Aklımdan geçen tek şey ağlamaktan nefret etmemdi. İnsanların önünde zayıf görünmekten nefret ediyordum.
"Yalnız değilsin. Burada kendine bir aile inşa edebilirsin. Gerçek aileni araman için yardımcı olacağım. Bir yolunu bulacağız. Ağlama artık lütfen."
Biraz daha beni telkin ettikten sonra dışarı çıkmaya karar verdim. Geri kalanını konuşmak için iyi hissetmiyordum. Kalacağım odanın anahtarını ve birkaç gerekli eşya verdiler. Müdür ve Müdireye teşekkür edip odadan ayrıldım. Başka bir zaman buradaki yaşantım hakkında konuşmak için tekrar toplanacaktık.
Odadan çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Şimdi hayatım tepetaklak olmuştu. Yapayalnızdım, yapayalnız.
Doğrularım, yanlışlarım ,hayatım, ailem her şey birbirine girmişti.
Karmakarışıktım.
*
Beğendiyseniz yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Sonraki bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutulma
Fantasyδ "İnsan gerçek hayatından, evinden kaçamaz Melissa; o seni er ya da geç bulur." İlginç rüyalar gören Melissa, bir gün rüyasında sarışın bir kadın görür. Günlerce süren anlamsız rüyalardan sonra işe gittiği bir günün akşamında şahit olduğu kavga ile...