Oh darling all of the city lights, never shine as bright as your eyes

111 10 123
                                    

O an ormandaki bütün sesler adeta sükunete kavuşmuş gibiydi.

Yaprakların hışırtıları susmuş, böceklerin anlaşılmaz konuşmaları son bulmuştu ve tek bir cümle yankılanmıştı sadece.

- Buraya gelin, misafirler.

Ağıt kesilmiş, dans donakalmıştı. İki kadın karşı karşıya kalırken gözleri birbirlerinin üzerindeydi. Tek kelime çıkmıyordu ağızlarından ama birbirleriyle konuşuyorlardı sanki. Hiçbir mimik değişimi olmaksızın, sadece derin anlam taşıyan bakışlarla...

- Sasuke-kun.

Durumu analiz etmeye çalıştığım anda tam başucumdan bir fısıltı duydum birden kulağıma doğru; Hinata karanlığa rağmen parıldayan gözleriyle başını kaldırmış, bana bakıyordu.

Şuan yeri değildi, az önce de olayın tazeliğiyle fark etmemiştim ama biz..fazla yakın değil miydik şuan? Ses duyduğumuz gibi aynı ağacın altına saklanıvermiştik ve ağacın eni dar olduğu için aramızda bir cetvel kadar bile mesafe olmazken sarılıyormuş gibi yakındık birbirimize. Boyu kısa olduğu için çenemin altındaki yumuşak saçlarını hissedebiliyordum ki o başını kaldırmıştı ve şuan tam olarak gözlerime bakıyordu.

- Sasuke-kun!

Bu sefer biraz daha yüksek bir sesle fısıldadığında silkinerek kendime geldim, gerçekten de yeri değildi şuan. Gecenin bilmem saat kaçında, ormanın en diplerindeki noktalardan birinde tanımadığımız insanlara denk gelmiştik ve kesinlikle bu durum bizim için iyi görünmüyordu.

- Yanlarına gitmeliyiz.

Kaşlarımı çattım Hinata'nın dediğine ve başımı öne eğdim yüzümü konuşurken daha iyi görebilmesi için.

Fakat burun buruna geleceğimizi hesap etmemiştim...

Donakaldık birden birkaç saniyeliğine, bakakaldık gözlerimize.

Gerçekten de güzel bir kızdı Hinata, her haliyle nefes kesici bir güzelliğe sahipti. Fakat gözlerinde, gözlerinde sanki bambaşka bir şey saklıydı tüm bunların ötesinde. Tüm özgür irademi alıp götüren, zihnimi boşluğa sürükleyen bir şeyler vardı.

Bir rüzgar esti üstümüzden, yaslandığımız ağacın yaprakları hışırdadı hafiften ve o an bu kaçınılamaz hipnozdan kurtulabildik anca. Aynı anda gözlerimizi kaçırırken kafamı geriye çekmiştim o ise yüzünü yere indirmişti.

Az önce birbirine kapılıp giden gözlerimizin aksine, şuan bakışlarımız kesişmiyordu bile. Tuhaf bir atmosfer oluşmasını istemediğimden hemen cevap verdim ona, sanki az önce bir şey olmamış gibi.

- Saçmalama, kim olduklarını bilmiyoruz.

Evet, bir de ağacın arkasında tanımadığımız iki kadın vardı. Evet evet, asıl sorunumuz buydu.

Sorunumuz, bu gecenin nasıl sonlanacağıydı.

Bunu yürürken defalarca düşünmüştüm, ne yapmamız gerektiğini tartmıştım. Gün doğasıya kadar yürüyemezdik, imkansızdı bu. Şu ana kadar yürüdüğümüz onca yolun sonunda bile ayaklarımın şiştiğini hissedebiliyordum. Yorgundum, gerçekten tek bir adım atacak halim yoktu ve Hinata da benden farksızdı.

Bu yüzden bir şekilde bu yürüyüşe son vermeliydik, biliyordum.

Ya bir kulübe bulmalıydık Hinata'nın dediği gibi ki bu oldukça düşük bir ihtimaldi ya da ormanın ortasında bir yerde durup nöbetleşerek uyumalıydık. Fakat burada da şöyle bir problem oluşuyordu ki birimiz uyanık kalsa bile ne kendini ne uyuyanı koruyamazdı. Ben uyanık kalsam ve bir kurt sürüsü çıkagelse yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Hinata ise fiziksel olarak benden daha iyiydi, evet kesinlikle katılıyordum buna ama onun da sınırları vardı. Tam gücünde değildi, yorgun oluşu bir kenara Konoha'dakinin aksine burada çakra kullanamıyordu. Bir kişiyi koruyabilirdi belki ama ikimizi birden tek başına koruyamazdı.

Yazılmamış Hikayemiz - SasuhinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin