Asya, odasının içinde dört dönerken, dün olanları düşünüyordu. Yapmıştı, izin vermişti ona. Kalbinin kapılarını aralamasına göz yummuştu. Kırmıştı zincirlerini. Pişman mıydı? Hayır... Mutluydu. Daha önce hiç hissetmediği türde bir mutluluktu bu. Ama aynı zamanda korkuyordu. Görünmeyen bir el, boğazına yapışacakmışçasına ürkekti. Aklının tüm karmaşasına rağmen, istiyordu Asya. Denemek istiyor, sonunu görmek istiyordu. Yaşamak istiyordu içindeki bu hissi. Sonuna kadar gitmek istiyordu.
Dolabının kapısını açarak giyebileceği şeylere göz gezdirdi. İçinden gelen güzel olma isteğini bastıramıyordu. Elif'in zoruyla aldığı ama hiçbir zaman giymediği elbiseyi aldı eline. Beyaz bir elbiseydi Kalın askılarından başlayan küçük mavi çiçek desenleri, oldukça şık gösteriyordu. Bel kısmındaki dantelden kemer, belinin zarif görünmesinde yardımcı olmuştu. Diz kapağında biten bu elbiseyi, saçlarını açık bırakarak tamamladı. Altın sarısı saçları, başak taneleri gibi omuzlarına dökülmüştü. Makyaj yapmayı hiçbir zaman sevmemişti bu yüzden sınırlarını daha fazla zorlamayarak aşağı indi.
Ayşe Sultan'ı, hararetli bir şekilde telefonla konuşurken buldu. Kiminle konuştuğunu anlamak için sormasına gerek yoktu. Hasan Usta'nın günlük mesaisi başlamıştı. Her gün düzenli olarak arayıp hayırlı bir sabah dilemekten geri kalmıyordu yaşlı adam. Bu yaşında böyleyse, gençliğinde nasıldı acaba diye düşünmeden edemiyordu bazen. Ayşe Sultan'ı utandırmamak için sessizce mutfağa geçti. Çayın kaynadığını görünce tüpü söndürerek masaya koydu. Masaya oturarak kızarmış ekmeğine göz kırpan baldan sürdü. Ayşe Sultan'ın da masaya oturmasıyla, güzel bir kahvaltı yaptı.
Kahvaltının ardından evden çıkarak Elif'i aradı. Evde olduğunu öğrendikten sonra birkaç sokak ötede bulunan evlerine doğru yürümeye başladı. Anlatmak istiyordu ona. Hissettiklerini, korkularını, yaşadıklarını... Gizlemek istemiyordu ondan. Ve bir şeyler duymak istiyordu, korkularının üstesinden gelebileceği. Cesaret istiyordu. Cesaretlendirilmek istiyordu.
Eve geldiğinde zili çalarak kapının açılmasını bekledi. Neyse ki çok bekletmeden açılmıştı kapı.
" Hoş geldin kızım. " diyen Elif'in annesi Belma'ya gülümseyerek içeri girdi.
" Hoş buldum Belma Teyze. "
" Sen Elif'in yanına geç. Bende bir şeyler hazırlayıp geliyorum. "
" Peki. " diyerek merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Elif'in odasının önüne geldiğinde, müsait olmadığını düşünerek önce hafifçe tıklattı kapıyı. Gir diyen sesi duyduğunda, kapıyı açarak içeri girdi. Elif'i eline oje sürerken buldu. Tam karşısına geçip oturduktan sonra yatağının üzerindeki kıyafetler çekti dikkatini.
" Bir yere mi gidiyorsun? " diye sordu yatağın üzerindeki kıyafetleri işaret ederek.
" Evet. Semih iş çıkışında gelecek. Bir yerlere gideceğiz. "
" Anladım. " dedi başını sallayarak.
Bir an önce anlatmak istiyor ama söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Daha fazla beklemek istemeyerek söze girdi.
" Biz Altay'la sevgili olduk. "
Sessizlik... Yaklaşık 3 dakika boyunca derin bir sessizlik kaplamıştı odayı. Elif, donmuş gibi hiçbir tepki vermiyordu ve bu da Asya'yı korkutuyordu. Eliyle hafifçe omuzlarına dokunduktan sonra, kulaklarını sağır edecek bir çığlık duymuş ve ardından yüzüne kocaman bir yastık yemişti.
" Seni hain! Ne zaman söylemeyi planlıyordun bana? " diye öfkeyle soluyan arkadaşını nasıl sakinleştireceğini bilemiyordu Asya.
" Söyleyecektim. " dedi, kendini savunmaya çalışarak.