Asya, gözlerini yakan gün ışığıyla uyandı. Sabah olmuştu. Gecenin tamamını neredeyse ağlayarak geçirmişti ve şimdi de ağlamanın verdiği uyuşukluk gözlerini açmasını engelliyordu. Dün gece Altay'ın sesini duymak, Asya'yı tahmin edemeyeceği kadar kötü yapmıştı. Söylediği her kelime kalbine dokunmuş, yaşadıkları şu andan nefret etmesini sağlamıştı.
" Kızım kahvaltı hazır. "
Ayşe Sultan'ı başıyla onaylayarak yataktan kalktı. Üzerine siyah bir pantolon ve aynı renkte bir tişört giydikten sonra aşağıya indi. Kahvaltı masasında babasının yanına oturmak istese de, babasının işaretiyle dedesinin karşısına oturmak zorunda kalmıştı. Bu durumda olmaktan bir kez daha nefret etti.
" Asya? " diyen sese döndüğünde, yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu. Adını o adamın ağzından duymaya bile tahammülü yoktu.
" Efendim. " dedi, zorlukla. Bir an önce kahvaltı denen şu saçmalıktan kurtulmak istiyordu.
" Bugün bizimle şirkete gelmeni istiyorum. Yavaş yavaş işleri öğrenmelisin. "
Asya, dedesi denen adamın söylediklerini ilk önce algılayamadı. Ne demek istediğini anladığında, çatalını masaya bırakarak oturduğu sandalyede dikleşti.
" Şirketinizle hiçbir şekilde ilgilenmiyorum. " diyerek gelmeyeceğini belirtti.
" Ne demek ilgilenmiyorum? İlgilenmek zorundasın. Bu şirket kime kalacak sanıyorsun? "
" Sizin hiçbir şeyinizi istemiyorum. " dedikten sonra, babasına çevirdi gözlerini. Onaylamaz bir şekilde kendisine baktığını görünce, derin bir nefes çekti ciğerlerine. Nefes almak bile işkenceydi, bu adamın yanında olunca.
" Sen kendini ne zannediyorsun? Tıpkı annen gibi... "
Asya, dedesinin yine annesine hakaret edeceğini anladığında, hızla oturduğu yerden kalktı. Ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki; babası kendinden önce konuşmaya başladı.
" Baba! Sakın bir daha karıma hakaret etme. "
Babasının korkutucu derecede sert çıkan sesi, Asya'yı susturmuştu ama yine de bakışlarını dedesi olacak olan adama dikerek, ondan iğrendiğini belli etti. Annesinin ölümüne bile saygısı yoktu bu adamın ve Asya, bir dakika daha bu adamla aynı ortamda bulunmayacaktı. Asla!
Merdivenlerden koşarak çıkıp odasına geldi. Dün boşalttığı valizini ağlayarak doldurmaya başladı. Güzel annesine mezarda bile rahat yoktu. Nasıl bir adam, böyle kin dolu olabilirdi anlayamıyordu. Hiçbir zaman da anlayamayacağını biliyordu.
Kapı açıldığında, Ayşe Sultan'la göz göze geldi. Kadının gözlerindeki yaşlar, Asya'nın elini ayağını boşalttı. Kadının kolları arasına sığınıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Saçlarını okşayan ellerin verdiği huzur biraz olsun sakinleşmesini sağlamıştı.
" Hazırlan sende. Gidelim buradan. "
" Kızım... Baban? "
" Burada kalmayacağım. Ne derse desin. "
Ayşe Sultan'ın kabullendiğini görünce, rahatladı. Bir süre valizini hazırlamasını bekledi. Hazırladıktan sonra, ellerinde valizler ile merdivenlerden inmeye başladılar. Babasının şaşkın bakışlarına aldırmayarak kapının önüne geldi. Kapının kulpuna açmak için dokunduğunda, babası tarafından engellendi.
" Nereye gidiyorsun Asya? "
" Evime. " diye cevap verdi, babasına.
" Burası senin evin. "