" Akşama hazır ol güzellik. Aklının duracağı bir yere götüreceğim seni. "
Asya, Alp'in bu gizemli hallerine gülümsedi. Hep böyleydi bu çocuk. Sürprizlerle dolu ve inanılmaz. Asya'yı şaşırtmayı alışkanlık haline getirmiş, uslanmaz bir serseri.
" Nereye gideceğimizi söylemezsen gelmem. " dedi Asya, söylemeyeceğini bile bile.
" O zaman sen kaybedersin. Evde kös kös oturmaya hazır ol. "
" Lütfen... "
" Geliyor musun? Yoksa seni almadan gideyim mi? "
Asya, pes ediyorum dercesine ellerini kaldırdı. Alp'te en sinir olduğu şeylerden biri şu inadıydı. Ne söylerse söylesin asla kendinden taviz vermiyordu. Bu halleri eskiden olsa Asya'yı çileden çıkarırdı ama artık hoşuna bile gidiyordu. Kafasını dağıtmasında çok büyük yardımı oluyordu karşısında, kendisine zafer kazanmış gibi gülümseyen adamın. Altay'ı düşünmeye fırsatı kalmıyordu onunla beraberken. Acıyı yok etmiyordu belki ama acısını hafifletiyordu. Yalnızken, tebessüm etmeyi bile başaramazken onunla saatlerce kahkahalarla gülebiliyordu.
" Ama önce Hasan Usta'nın yanına gitmeliyim. Çok ihmal ettim onu. "
Alp'in çatılan kaşlarını görse de bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Altay'la karşılaşma ihtimali bile olsa gitmek istiyordu. Hasan Amca'sı ile Altay'la ayrıldıktan sonra hiç konuşmamışlardı. Ayşe Sultan sayesinde nasıl olduğunu öğrenebiliyordu yalnızca.
" Gitme desem de gideceksin değil mi? " diye soran adamı başıyla onayladı.
" Asya... Yine üzülmeni istemiyorum. O adamla karşılaşmak sana hiç iyi gelmeyecek. Kendini toparlamışken yeniden dağıtacaksın. "
Haklı olduğunu biliyordu Asya. Altay'ı gördüğü her an, ölmek üzere olan bir hasta gibi hissediyordu kendini. Can çekişiyordu...
" Ondan kaçamam Alp... Suçlu olan ben değilim. Onun kaçması, yüzüme bakamaması gerekiyor. " dedi, hafifçe kısılmış sesiyle.
" Sen suçlu olduğun için kaçmıyorsun ki Asya... Sen aşık olduğun için kaçıyorsun. "
Alp'in cevabı, Asya'yı en derininden sarsmıştı. Aşıktı Asya... Kendisini aldatan, yalan söyleyen bir adama aşıktı. Bu... Bu öylesine acı vericiydi ki... Alp söyleyene kadar bu gerçeği görmezden gelmişti. Onu değil, onu sevdiğini unutmaya çalışmıştı şimdiye dek...
Tek bir söz... Tek bir söz celladı olmuştu Asya'nın.
" Asya? " diyen endişeli sesi duyduğunda, dolu dolu olmuş bakışlarını genç adama çevirdi.
" Onu sevmemek elimde değil... " diye fısıldadı sessizce.
" İhanetine rağmen mi? "
" İhanetine rağmen. " diye yineledi Alp'i. Ne yapmış olursan olsun sevmekten vazgeçmiyordu hain kalbi. Ama sevmeye devam etmesi, ona geri döneceği anlamına gelmiyordu. Asya öyle bir şey yapmazdı Asya. Affedemez, güvenemezdi...
" Geçecek... "
" Geçmeli... "
Aralarında geçen bu kısa konuşma, Asya'nın tüm cesaretini kırmıştı. Bu kadar duygusalken onu görmek istemiyordu. Karşılaşma riskini göze alamayarak gitmekten vazgeçti. Alp'e veda ettikten sonra Elif'in evine doğru yürümeye başladı.
Elif'in evinin önüne geldiğinde, kapıyı çalmak yerine mesaj attı. Dakikalar sonra açılan kapıda, en yakın arkadaşını gördüğünde boynuna sarıldı. Gözyaşları, akacak bir omuz bulmanın rahatlığıyla dökülmeye başlamışlardı.