'' Sahilde gezelim mi? '' diye soran Taner'i kırmamak için hiç istemese de kabul etti Asya. Beraber yürümeye başladıkları an Taner'in yakınlaşmak isteyeceğini biliyordu. En azından elini tutmak isteyecekti. Çok göremiyordu bunu ona. Bir banka geçip oturduklarında, ikisi de sessizliği bozmak istemedi. Taner, ısrar edip Asya'yı ürkütmemek için sessiz kalıyor, Asya ise gitmek istediğini söylememek için susuyordu. Bu nasıl bir haldi? Nasıl Taner yanındayken, varlığını bu kadar belli ederken, en önemlisi de mutlu ederken nasıl olurda Altay'ı düşünebilirdi? Kızıyordu kendine, Asya. Yanındaki adamın umudu gözlerinden okunurken, kör oluşuna saydırdı, tüm öfkesini. Gözlerinin dolmaya başladığının farkında bile değildi.
" Onu düşünüyorsun." Diyen adamın, soru sormadığı o kadar belliydi ki... Gördüğünü söylüyordu Taner. İnkar etmek istedi ilk başta. Öyle biri yok artık hayatımda artık demek istedi fakat kime neye yarar sağlayacaktı ki bu yalan. Hakikat ortada değil miydi? Yalan söyleyemezdi Taner'e.. Unuttum diyemezdi... Başını salladı sadece, suçlu bir çocuk gibi.
"Bekledim Asya.. Yine beklerim, beni onun gibi sevmen için ne kadar gerekiyorsa beklerim. Ama sen hiç çaba göstermiyorsun... Unutmak için önce unutmayı istemelisin. Ben, arkadaşın olarak kalamam yanında. Seni böyle çok severken yetinemem dostluğunla. Beni bekle desen, bir ömür beklerim gocunmam.. Ama unut onu Asya... Kapat artık, kaldır tozlu rafların ardına. İzi bile kalmasın sende..."
" Elimde mi sanıyorsun?" diye sordu Asya. "Seni sevmek istiyorum. Seviyorum da, ama senin istediğin gibi değil... Olmuyor, kalbim hala ilk gün ki gibi Altay'ı sayıklarken, almıyor seni içine... Yaklaştırmıyor tüm kırıklarına, kırgınlıklarına rağmen..."
" Çok mu seviyorsun?" İçi yana yana sormuştu bu soruyu Taner. Elinde değildi kıskanmamak, yanmamak...
"Çok mu? Bilmem... Çok herhalde, ölçemiyorum ki... Her gün çoğalıyor varlığı bende, yanımda yokken... Ben tükenirken günden güne, büyüyor sanki içimde bıraktığı sevdası... Ben yok oldukça, o var oluyor..."
Son sözleri olmuştu bunlar Taner'e. Cümlesi bittikten sonra ayağa kalkmış ve buruk bir tebessüm eşliğinde arkasını dönerek uzaklaşmıştı oradan. Yüzüne bakamamıştı onun. Tükettiği umutlarının sancısını gözlerinde görmeyi istememişti. Onu yaktığını bilmek, görmek kadar acıtmazdı en azından.
Eve geldiğinde "Kızım neden Taner de gelmedi yemeğe?" diyen babasına ne cevap vereceğini düşündü Asya. Babası özellikle çağırmış, beklediğini söylemişti. Gelmeyeceğini nasıl söyleyecekti şimdi? Babasının üstelememesini umdu.
" Gelmeyecek baba."
" Neden? Az önce konuştum geleceğini söylemişti. Aranızda bir şey mi geçti?"
"Hayır, bir şey olmadı. İşi olduğunu söyledi."
"Öyle olsun..." diyen babasına bakmadan odasına çıkıp kendini yüz üstü yatağa attı. Neden hiçbir şey istediği gibi olmuyordu?
**
"Seni sevmemek için kör olmak lazım." Dedi Tolga, kollarında tuttuğu kadına.
" O zaman körsün sen."
" Eh bir zamanlar kör olduğum doğru, ama bir güneş girdi hayatıma, görmeyen gözlerim açıldı... Sevmeyen yüreğim sevdi..."
Özlem içini çekerek daha çok sarıldı kollarında olduğu adama.
" Beni, benden iyi tanıyan sevdiğim.. Sen yanımda olduktan sonra kışlar bile bahardır bana..."
"Gülleri kıskandıran sevdiğim.. Senden başka ten, senden başka koku haramdır bana..."