10.bölüm

3.6K 580 54
                                    

Acı... Keskin ve bitmek bilmeyen bir acı sarmıştı her yanını. Ve bununla, nasıl baş edeceğini bilmiyordu Asya. Gözünden düşen damlalara bir yenisi daha eklenirken, ellerini saçları arasına yerleştirdi. Oturduğu yerde bir ileri bir geri sallanırken, annesini istiyordu yanında. Gül kokulu anne kucağında, teselli olmak istiyordu. Annesinin şefkat kokan dokunuşlarında unutmak istiyordu acısını.

Ama biliyordu ki, istediği hiçbir şey olmayacaktı. Ne annesi huzurlu kolları arasına alabilecekti kendisini ne de bugünü yaşanmamış sayabilecekti. Oysa ne güzel başlaşmıştı güne... Önce, annesinin yanına gidip uzun uzun konuşmuş ardından da bu aralar ihmal ettiği Adonis Amca'sının yanına uğramıştı. Yine de vakit geçmek bilmemişti Asya için. Akşamın, kendisine sevdiği adamı getireceğini bilirken, vaktin geçmesi zorlaşmıştı. Heyecandan yerinde duramadığı saatler geri de kalırken, gelemeyeceğini öğrenmişti Altay'ın. O kadınla çalışacaklarını öğrenmek, içindeki aşık kadına hiç iyi gelmemişti. Önemsememeye çalışmış, yaptıkları bu görüşmenin önemli olduğuna inanmak istemişti. Bir süre inanmıştı da. Ama saatler geçmiş olmasına rağmen sevgilisinden tek bir haber çıkmaması, sinsi kurtları doğurmuştu içinde. Yanılmadığını, hastaneye gittiğinde anlamıştı. O kadının kolları, benim dediği sevdiği adama dolanmış gördüğünde, anladı yaptığı hatayı. Güven hatası... Altay gibi birine güvenilmeyeceğini bilmeliydi. Ya dudakları... Nasıl da özgürce dolaşmıştı sevdiği adamın teninde...

Gözünden süzülen damlalardan nefret etti o anda. Ağlamaya bile değmeyecek biriydi o! Gözyaşlarını hak etmiyordu.

Geldiği bu yer, küçükken Sarp'la geldikleri küçük kulübeydi. Ne zaman korkup üzülseler, buraya gelirlerdi. Sarp'tan sonra da, bu huyunu terk etmemişti Asya. Yalnız olabildiği, kendiyle baş başa kalabildiği tek yerdi burası. Tam karşıda, Adonis'in evi olması, korkmasını engelleyen tek şeydi. Bu küçük kulübenin anahtarı yalnızca yaşlı adamda vardı ve o anahtar, şimdi avuçları arasındaydı.

Başka zaman olsa, gizlice almaya çalışırdı anahtarı ama şimdi... Ona bile gücü yetmemişti. Çocukluğundan beri yanında olan adama gidip, lütfen demişti... Lütfen... Yaşlı adam anlamıştı derdini ve uzatmıştı anahtarı. Şimdi, sessizliği dinlerken, aldığı her nefesin diken misali yüreğine batışını hissediyordu.

Neden diye bir feryat yükseldi benliğinde. Neden yapmıştı bunu Altay? Neden kirletmişti kendisini, başka dokunuşlarla? Asya onu, tertemiz sayarken neden bulaştırmıştı üzerine bu lekeyi? Geçmişten kopamayacaksa, neden girmişti ki hayatına? Bitmiyordu nedenleri... Cevap bulamadıkça soruları çoğalıyor, soruları çoğaldıkça, cevapsız kalıyordu. Nedenlerinin cevabının onda olduğunu biliyordu Asya. Ama onun karşısına çıkacak gücü bulamıyordu kendinde. Asla gözlerinin içine bakamazdı bir daha... Sesini duymaya bile katlanabileceğini sanmıyordu.Ayşe Sultan'a çoktan haber gittiğini biliyordu bu yüzden içi rahattı. Kadını da perişan etmeyecekti kendiyle beraber.

Yanıyordu Asya... Cayır cayır yanan ateşlerin arasında hissediyordu kendini. Dudaklarından dökülen ilk seni seviyorum'u böyle bir yıkım için miydi? Yapacağı ihanetin özrünü mü diliyordu bu şekilde? Nasıl güvenebilmişti, nasıl? Onun gibi birinin aşk rüzgarına kapılabileceğini nasıl düşünebilmişti?

Son dedi, yanağından süzülen gözyaşını hızla silerek. Bu gece, son damlasına kadar ağlayacak ve yarın, bambaşka bir Asya olarak uyanacaktı. Bu geceye gömecekti aşkını. Geride kalacaktı Altay'lı tüm anıları...

" Kızım, hadi uyan. " diyen sesle açtı gözlerini. İlk önce, nerede olduğunu kavrayamadı. Hemen sonra düştü gecenin anıları zihnine. Hastaneye gidişi, sokaklarda amaçsızca dolaşması ve sonra da kulübeye gelişi. Hepsi birer birer doldurdu zihnini. Ve kalbi... Acıyla kasılmaya başladı. Gözleri tekrar dolmaya başlamıştı. Bunu, karşısındaki adamdan saklayamayacağını biliyordu. Ki zaten, dün gecenin bir açıklamasını beklediği, hala gitmemiş olmasından anlaşılıyordu.

Gri DüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin