2 yıl sonra
" Nerede kaldın kızım? Merak ettim seni. " Diyen babasına sarılarak yanağına sımsıcak bir öpücük kondurdu.
" Taner'in yanındaydım sinemaya gitmiştik babacım özür dilerim. " dedi Asya, geç gelmesinin sebebini açıklamış olmanın rahatlığıyla.
" Çok sık görüşür oldunuz bu Taner efendiyle. Bir gün çağır da yemeğe gelsin. " Diyen babasını onaylayarak odasına doğru yürümeye başladı. Odasına geldiğinde kendini sırt üstü yatağına attı. Çok yorulmuştu. Ayakları saatlerdir yürümekten ağrıyordu. Taner'le beraberken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordu doğrusu. O kadar eğlenceliydi ki... İyi geliyordu Asya'ya. Telefonunun sesini duyduğunda sızlanarak yataktan kalktı. İki dakika dinlenemeyecekti şurada... Arayanın Taner olduğunu görünce yüzüne şapşal bir gülümseme yayıldı.
" Az önce beraberdik. " Diye isyan etti Asya, telefonu açar açmaz.
" Olsun... Ben her an sesini duymak istiyorum. " Diyen Taner'e ne cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. Tolga sayesinde tanışmıştı Taner'le. İlk başlarda oldukça rahatsız olsa da davranışlarından, zaman için kanı ısınmıştı ona. Kendini sevdirmeyi biliyordu. Tek sorunu duygularını bu kadar çok belli etmesiydi. Şimdi olduğu gibi o zamanlar da ne cevap vereceğini bilmiyordu Taner'e. Ondan bu tür sözler duymaya alışmıştı artık ama yine de her duyduğunda hissettiği o rahatsızlık hissi geçmiyordu.
Taner'i seviyordu. Çok değer veriyordu ona. Yanında sıkılmadan saatlerce konuşabiliyordu mesela. Ama bu yakınlığı, Taner'in istediği gibi değildi. Ama yine de sabrediyordu adam. Beklediğini her fırsatta dile getiriyordu.
" İyi bakalım öyle olsun. Niye aramıştın? "
" Yarın Özlem'lere uğrayalım diyorum. Ne dersin? "
" Olur tabi. " dedikten sonra, " Bugün çok yorulduk Taner. Uyuyacağım ben. Telefonun sesini kısıyorum. Ararsan duymam haberin olsun. " dedi, esnerken.
" Tamam, iyi uykular o zaman. Bir de, rüyanda beni gör. "
Asya telefonu gülerek kapattıktan sonra bedenini tekrar yatağa bıraktı.
Asya, bir kendiyle kaldığında buluyordu, yüreğindeki o eski küçük kızı. O derin sızıyı bir tek yalnızken hissedebiliyordu, en çok o zaman açabiliyordu kendini, maskesi olmadan. Altay'ı buluyordu, gizlediği, kanadığı yerden...
Özlemi o kadar dayanılmaz oluyordu ki bazen, aramak istiyordu. Gel demek için değil, gerçek misin demek için. Çünkü emin olamıyordu Asya... Altay hayatına ansızın girmiş ve yine ansızın çıkıvermişti. Rüyaydı belki de yaşadıkları... Bazen çıldıracak gibi oluyor, yaşanılanların gerçek olduğunu anlamak için yüreğini yokluyordu. Aşkı yine orada, en kuytularında saklı duruyordu. Ne yaparsa yapsın söküp atamıyor, unutamıyordu...
Korkuyordu Asya. Sesini duymaktan, ona yeniden kapılmaktan... En çok da kendisiyle alay etmesinden korkuyordu. Ben çoktan unuttum, sen hala unutmadın mı? Diyerek kendisini paramparça etmesinden korkuyordu. Sesini duymadığı, yüzünü görmediği binlerce gün gelip geçmişti ama bir an olsun silinmemişti yüzü aklından... Her bir karesi kazınmışken beynine, söküp atamıyordu. Aklı, unutması gerektiğini, Taner'e bir şans vermesi gerektiğini söylerken, kalbi Altay'ın adını fısıldıyordu her defasında...
Taner'in kendisine yaklaşmasına izin verdiği anlarda gözlerinin önünde canlanan siluet, tüm ezberini bozuyordu Asya'nın. Çığlık çığlığa kan kusuyordu, çaresizce. İhanet hissi çökerken içine, toparlayamıyordu kendini... Aklı araya giriyordu bu sefer, ilk ihaneti onun bırakıp gitmekle yaptığını söylüyor, acısını hafifletiyordu... Yine de elinde değildi. Taner'le konuştuğu, yakınında olduğu her an o bilindik sancı yerleşiyordu yüreğine...