"Gitmem lazım... Benim ona gitmem lazım..."
Asya, tüm duyularını Altay'ın gitmediği gerçeğine açmış, gitmesi gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. Aklı sadece Altay'a gitmekteydi. Onu görmeli, ona kavuşmalıydı. Dayanamazdı yoksa içinde ki bu acıya. Pişmanlığı her an daha da çoğalıyor kendisine yer bırakmıyordu. Altay'ın bırakıp gitmeyeceğini bilmeliydi... Bilememişti...
"Asya! Kendine gel artık." Diye bağıran Taner'i duymuyordu ki Asya. Altay'ın adını sayıklayıp duruyordu yalnızca.
'' Asya!''
Asya'ya cevap vermek öyle zor geliyordu ki... Yavaşça başını çevirip Taner'e baktığında, gözlerinden ne kadar korktuğu belli oluyordu. Gözlerinden hiç durmayan yaşları silerken, Taner'i daha fazla üzmemek adına sustu Asya. Konuşsa... Bir konuşsa dilinden öyle şeyler dökülecekti ki... Taner'i de suçluyordu iflah olmaz kalbi. Elini tuttuğu için, yüreğine yaklaştığı için suçluyordu... Ya gerçekten sevseydi Taner'i.. Nasıl bakardı Altay'ın yüzüne? Utanmadan söyleyebilir miydi kalbimde ki yerine ihanet etmedim diye? Boşuna Taner'i suçladığının farkındaydı, kendisi istemese yaklaşmazdı Taner yanına. Bunları düşünmenin vakti değildi, Altay'a gitmeliydi önce. Onunla konuşmalı, acılarını, yaşadıklarını, bekleyişlerini paylaşmalıydı onunla.
Aklına yeni geliyormuşçasına gözlerini acıyla yumdu Asya. Nasıl unutabilmişti babasını? Babası asla izin vermezdi Altay'a gitmesine. Ne yapmalıydı? Nasıl gitmeliydi Altay'a?
" Babam..." Dedi Asya, Taner'den bir çıkış kapısı bulma umuduyla...
Taner'in de yeni aklına geldiğini, düşen omuzlarından anlamıştı Asya. Bir yol bulmayı diliyordu Asya... O an aklına gelen kişiyle yüzü aydınlandı.
"Ayşe Sultan..." dedi, yanaklarındaki ıslaklığı silerken. "O yardım eder bana."
"Emin misin?" diye soran Taner'i başıyla onayladı. Çantasından telefonu çıkartıp kadını aradı. Biliyordu Asya, onun üzülmesine dayanamayacağını. Neler yaşadığını, neler hissettiğini bilen sayılı kişilerdendi Ayşe Sultan.
Telefonun açıldığını, karşıdan gelen sesle anladı Asya. "Alo" dedi, bir solukla. "Ayşe Sultan..."
"Asya, iyi misin kızım?"
"Değilim..." dedi Asya, hiç tereddüt etmeden. "Yanına gelmem lazım..."
"Asya korkutma beni. Neyin var?"
"Telefondan olmaz geldiğimde konuşuruz. Ama gelebilmem için senin yardımına ihtiyacım var. Babamı arayıp beni özlediğini, gelmemi istediğini söyle, seni kırmaz..."
"Asya, nereden çıktı bu böyle? Anlat, ne oluyor?"
"Gelince anlatırım, söz. Ama hemen babamı aramalısın. Daha fazla bekleyemem Ayşe Sultan..." dedikten sonra hiç beklemeden eve gitmiş ve eline aldığı küçük valize rastgele birkaç kıyafet doldurmaya başlamıştı. Babasının izin vermiş olmasını istiyordu tüm kalbiyle. İzin vermemiş olsa bile gidecekti Asya. Hiçbir şey durduramazdı onu. Altay'dan ayrı koyamazdı...
Oturma salonuna geçti, sonra. Babasıyla dedesini hararetli bir şekilde konuşurken gördüğünde, yüzünü buruşturdu. Dedesi de evdeydi demek ki... İki yıldır yüzüne doğru dürüst bakmamıştı o adamın. Artık yalnızca annesinin değil, Altay'ın da katiliydi bu adam. Ailesinin katiliydi o... Aşklarının katili!
"Baba..." dedi, konuşmalarını bölerek. "Ayşe Sultan'la konuştun mu?"
Babası, elindeki kâğıtları masanın üzerine bırakmış ve dikkatli bir şekilde yüzüne bakmaya başlamıştı.