Asya, babasıyla olan konuşmanın zor olacağını biliyordu. Çok zor olacaktı. Her şeyden önce onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Bunu gözlerinden okuyabiliyordu. Bu çok canını acıtıyordu. Oysa Asya hiç böyle hayal etmemişti. Aşık olduğu adamı anlatırken gözbebeklerinde korku değil sevgi olmalıydı. Mutlulukla ışıldamalıydı. Ama hiçbir şey istediği gibi olmamıştı.
" Özür dilerim... " dedi, babasının gözlerine bakarak. " Seni hayal kırıklığına uğrattım. "
Babasının suskunluğu bir bıçak gibi oymuştu içini. Susmasın istiyordu. Saçlarını okşasın ve şefkatle baksın... Aşık olduğu için dışlayacak mıydı yani? Kendi babasının yaptıklarının acısını hala taşıdığını bilirken, aynı şeyi kızına da yapmazdı. Tanıyordu babasını. Biliyordu... Ama niye öyle soğuk bakıyordu? Niye şefkat kokmuyordu bakışları?
" Ben... Ben aşık oldum. Nasıl oldu anlamadan.... Bir baktım kapılmışım ona. Kopamadım ondan... Ne olur bu yüzden kızma bana. " diyerek babasına doğru yürümeye başladı. Başını her zaman arkasında olacağını bildiği çınara yasladı. Gözyaşlarıyla ıslatırken babasının gömleğini, kollarının kendisini sarmasını bekliyordu.
Babasının sessizliği korkutuyordu genç kızı. Susmasın istiyordu babası. Kızsın, bağırsın ama bir şeyler söylesin. Kollarının baskısını arttırarak daha sıkı sarıldı babasına.
" Baba... " dedi, yakarırcasına. Kendisini anlamalıydı. Anlamaya çalışmalıydı. Aşık olmuştu işte. Bu... Bu kabullenilmeyecek bir şey değildi ki.
" Kızımın aşık olacak kadar büyüdüğünü kabullenemiyorum. "
Dakikalar sonra babasından duyduğu bu sözler, rahatlatmıştı Asya'yı. Babası aşkın ne olduğunu biliyordu. Yargılamazdı ki kendisini. Anlardı...
" Ben senin yine küçük kızınım. " dedi, ağlamaktan çatallaşmış sesiyle.
" Elbette öylesin. " dedikten sonra babası, kollarından tutarak kendisinden ayırdı. Yüz yüze geldiklerinde, babasının gözlerinde gördüğü neydi, anlayamadı.
" Kızım... Seninle açık konuşacağım. Birbirinizi sevdiğinizi görüyorum. Size, babamın bana yaptıklarını yapacak değilim. Ama benimle gelmelisin. Seni, tanımadığım bir adamla yalnız bırakamam. "
Asya, babasının söyledikleriyle rahatlamış ama son sözleriyle de tekrar dolup taşmıştı. Babası Altay'ı tanımıyordu ama kendisi tanıyordu. Bu yetmez miydi? Dolu dolu bakan gözleriyle yalvarırcasına baktı babasına. Kendisini sevdiği adamdan ayıramazdı, ayırmamalıydı...
" Hayır. " dedi, kendisinden beklemeyeceği bir kararlılıkla. " Seninle gelemem baba... Ona yeni kavuşmuşken olmaz... "
" Geleceksin Asya. Son sözümü söyledim. 10 dakika sonra yola çıkacağız. Hazırlan. "
Asya, babasına karşı gelmenin yarar sağlamayacağını gözlerinden anlayabiliyordu. Ne söylerse söylesin dinlemeyecekti babası. Bunu anlamanın verdiği acı yayıldı yüreğine. Bunu Altay'a nasıl söyleyecekti? Daha yeni bulmuşken birbirlerini bu ayrılığa nasıl dayanacaklardı?
Asya, babasının salondan çıktığını görünce gözyaşlarını tutamadı daha fazla. Pencereye yaklaşarak perdeyi araladı. Nasıl da endişeli görünüyordu sevdiği. İçi yandı... Nasıl gideceğini söyleyecekti ona?
Kaçmanın işe yaramayacağını bildiğinden, dış kapıya doğru yürümeye başladı. Ayakları geri geri gitse de yapmak zorundaydı. Sonunda yanına geldiğinde, hiç düşünmeden kollarına atıldı. Belki de bu son dokunuşuydu ona. Bu düşünce, ateş gibi yaktı Asya'yı. Son olabilir miydi gerçekten? Delicesine sonu olmak isterken...