"Latoya?"
"Alber?"
dedi Latoya büyülenmişcesine adamın güzel gözlerine bakarak. Alber sanki nerede olduğunu yeni farkediyormuş gibi şaşkın görünüyordu.
"Oğlum? İyi misin?"
Alber annesinin titreyen sesiyle ona döndü. O zaman salondaki kalabalığı farketti. Latoya adamın gevşeyen kollarının arasından kayıp kucağından indi ve karşısına dikildi. Bir saniye sonra Chris ikisi arasına girerek abisine yaklaştı ve omuzunu tuttu.
"Abi iyi misin?"
Alber bu sefer de kardeşine kayıtsız gözlerle bakınca Chris gülümsedi.
"Evet iyisin! Latoya başardın! Onu sakinleştirmeyi başardın!"
Adamın yüzündeki endişeli ifade yerini abisinin iyi olduğuna emin olunca cümlesinin sonuna doğru şaşkınlığa bırakmıştı. Alber kardeşinin omuzunu tutan elini iterek uzaklaştırdı ve yüzündeki aptal gülümsemeyi sildi.
"Abartmayı kes kardeşim."
Mariam rahatlamayla hızla gelip oğluna sarıldı.
"Tanrı krala şükürler olsun!"
Aynı hızla Latoya'nın ellerini tuttu ve gülümseyerek dudaklarını birbirine bastırdı. Kadının bir şey söylemesine gerek yoktu çünkü Latoya kadının hala yaşlı gözlerinde gördüğü pırıltıların minnettarlık olduğunu görebiliyordu.
"Mathew nerede?"
İki kadın da komutanın sorusuyla ona döndüler. Soruyu cevaplayan Chris oldu.
"Annem onu odasına gönderdi."
"Sakinleşene kadar gözüne görünmemesi iyi olur diye düşündüm."
Mariam oğlunun dudaklarından çıkacak her sözü yakalayabilmek için diken üzerinde görünüyordu resmen. Alber derin bir nefes aldı ve kaş çatmaya devam etti.
"Onunla daha sonra tekrar görüşeceğim."
Birden Latoya'nın bileğini yakaladı ve kendiyle beraber çekiştirmeye başladı. Ellerinden birden çekilen kızla Mariam kalakalmıştı.
"Latoya! Nereye götürüyorsun onu?"
Alber annesinin sorusuyla duraksamadan gerisinde kalan kardeşine döndü.
"Chris annemi odasına götür ve bu kalabalığı dağıt hemen!"
Son sözünü kardeşine değil daha çok kalabalığa doğru bağırmıştı.
Alber karısını kalenin diğer kanadına sürüklerken Latoya hem adamın büyük adımlarına yetişmeye çalışıyor hem de onunla konuşmaya çalışıyordu.
"Alber seninle konuşmamız gerek. Neden daha önce bana böyle bir problemin olduğundan bahsetmedin?"
Zihninde kardeşinin boğazına yapışmış Alber ve yüzü renkten renge giren Mathew belirdi.
"Kardeşine nasıl bu kadar acımasız davranabilirsin? Hiç mi vicdan yok sende?"
Alber avluya çıktıklarında kadının söyledikleriyle birden ona döndü.
"Senin orada ne işin vardı ha? Ben seni odana kilitlemedim mi?"
Şimdi sinirlenme sırası Latoya'daydı.
"Ben senin sürekli kilit altında tutacağın kölen değilim komutan!"
Latoya kolunu adamın elinden kurtarmak istediğinde Alber onu sertçe kendine doğru çekti. Latoya adamın sert vücuduna çarptı ve ona aşağıdan baktı. Alber eğilip yüzünü kadınınkine olabildiğince yaklaştırdı. Öyle ki nefesi Latoya'nın yüzünü okşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GANİMET
Historical FictionŞehri istila edilen Kahire Prensesi Latoya, Tanrı Kral'ın sadık komutanı Alber, Alber ganimeti el değmeden Kral'a götürebilecek mi? İnatçı ve güzel Latoya, Alber'in derinlerinde yatan arzularını uyandırıyordu. Alber Kralına sadık kalıp onu bırakabil...