Latoya hizmetçilerin ona zorla giydirdiği ipek geceliğe baktı. Kaçarken yanına kıyafet alacak vakti olmamıştı. Şuan buna çok pişmandı. Şömine yanmıyordu ve yılın bu zamanı çok soğuktu. Tüyleri diken diken olunca kollarını kendine sardı. Çok çaresiz hissediyordu. Katilini bekleyen bir kurban gibiydi. Keşke abileri şuan gelse ve onu kurtarsalardı.
Daha bir hafta önce abileri ve hem hizmetçileri hem dadıları olan Sahran ile şöminenin başında gülerek sohbet ediyorlardı. O günlerin özlemiyle gözlerine dolan yaşları serbest bıraktı. Çaresizlikle yatağa oturdu. Bunu hak edecek ne yapmıştı? Zindana kapatılsa en azından gururunu koruyabilirdi. Şimdi abilerine düşmanlarıyla evlendiğini nasıl söyleyecekti? Gözyaşları hıçkırıklara dönüştüğünde de kendini tutmadı.
Alber bir süredir kapıda karısının hıçkırıklarını dinliyordu. Abilerinin adını sayıklayan kadın acıyla inliyordu. Alber durumun onun için ne kadar zor olduğunu biliyordu. Yine de kadının durumu kabullenmesi gerekiyordu. Artık evlenmişlerdi ve bunun geri dönüşü yoktu. Ağlarken onun yanına giderek gururunu kırmamak için içeri girmedi. Tekrar aşağı indi ve askerlerine kendi evine gideceğini krala bildirmelerini emretti.
Bir süre sonra odaya tekrar döndüğünde hiçbir ses yoktu. İçeri girdi ve karısını yatağın kenarında kıvrılmış uyurken buldu. Saçları tekrar dağılmış ve gözleri ağlamaktan şişmişti. Örtüyü kaldırdığında sesli bir küfür etti. Latoya'nın üzerinde bacaklarını ve göğsünü açıkta bırakan ipek gecelik Alber'in kasıklarının sızlamasına sebep olmuştu. Tanrı şahit Alber daha önce bu kadar güzel bir kadın görmemişti.
Eğilip kadını kucağına aldığında Latoya titreyerek adama sokuldu. Alber karısına dokunana kadar onun ne kadar üşüdüğünün farkına varmamıştı. Kadın kıpırdanarak dolgun göğüslerini tamamen adamın sert göğüslerine bastırdı ve mırıldandı.
"Alber.."
Alber aklının başından gittiğini düşünüyordu. Güzel karısı uykusunda bile onu baştan çıkarmayı başarıyordu. Eğildi ve kadının kırmızı dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktı.
"Burdayım Latoya."
###
Latoya kulağına erkek sesleri eriştiğinde gözlerini araladı. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Gözlerini ovuştururken uyku sersemi konuştu.
"Alber? Geldin mi?"
Gözlerini tamamen açtığında ise zaten adamın kucağında olduğunu gördü. Onu şaşırtan şey ise devenin üzerinde olmalarıydı.
"Az kaldı. İstersen uyumaya devam edebilirsin."
Latoya şaşkınca geri çekilip kocasının yüzünü görmeye çalıştı.
"Nereye gidiyoruz? Daha yeni geldik."
Alber eğilip karısıyla göz göze geldi.
"Evimize gidiyoruz."
"Evimiz?"
Alber kadının saçlarını okşadı ve sert sayılmayacak şekilde başını göğsüne itti.
"Gidince görürsün. Şimdi uyu."
Latoya beyninde beliren yüzlerce soru işaretiyle elbette uyuyamadı. Alber sarayda yaşamıyor muydu? Ordunun komutanı nasıl olur da saray dışında yaşardı? Peki uzak mıydı? Hava yeni aydınlanıyordu. Bu bütün gece yolculuk yaptıkları anlamına geliyordu. Latoya garip bir şekilde hiç hissetmemiş hiç uyanmamıştı. Peki ya abileri onu sarayda zannedip bulamazsa? Onlara en kısa zamanda nerede olduğunu haber göndermeliydi.
Kocasının sıcaklığı onu mayıştırsa da uykuya direndi. Gerçekten Alber'in dediği gibi çok sürmeden öğle saatlerinde gidecekleri yere varmışlardı. Görkemli yapı saray kadar olmasa da oldukça büyüktü. Kocaman bir bahçesi vardı ve girişin iki tarafında da yüzlerce asker nizami bir sırada onları bekliyordu. Latoya kocasının gücü karşısında bir kez daha hayrete düştü.
![](https://img.wattpad.com/cover/327469548-288-k205169.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GANİMET
Historical FictionŞehri istila edilen Kahire Prensesi Latoya, Tanrı Kral'ın sadık komutanı Alber, Alber ganimeti el değmeden Kral'a götürebilecek mi? İnatçı ve güzel Latoya, Alber'in derinlerinde yatan arzularını uyandırıyordu. Alber Kralına sadık kalıp onu bırakabil...