Mathew kucağına bırakılan minik bebeğe hayretle baktı. Bebek neredeyse eli kadardı. Kadına dönüp kaşlarını çattı.
"Ne yapıyorsun al şunu!"
Sasha eline aldığı elbiseyle çadırın içine girerken adamı azarlamayı unutmadı.
"Üzerim tamamen kirlendi ve değiştirmek zorundayım. İki dakika tutsan ölür müsün!"
Adam bakışlarını tekrar ona gülen bebeğe çevirdiğinde Sasha adamın koca cüssesinin yanında minicik kalan bebeğin bu görüntüsüne gülümsemeden edemedi. Çadıra girdi ve hızlıca üzerini çıkarmaya koyuldu.
Bebek at üzerinde bu kadar yol yapmaya alışık değildi ve tüm yediğini geri kusmustu. Hem de Sasha'nın üstüne.
Dün sabah erkenden Mathew, Chris ve onlarına askerleriyle birlikte apar topar yola çıkmışlardı. Sasha iki haftadır görmediği kuzenine veda bile edememişti. Mathew ona Latoya'nın itirafından bahsetmişti. Fakat Sasha onun neden kendini bu kadar kolay ele verdiğini anlamıyordu. Üstelik komutana bebeğin abisinin olduğunu da söylemişti. Öyle ki Mathew keyifle kadını kaleden çıkarmış ve onu Arsen'e teslim edeceğini söylemişti. Üstelik seni bir gün burdan göndereceğimi söylemiştim diye ona meydan okumuştu.
Şimdi ise bir alanda mola vermişlerdi ve askerler onlar için bir çadır kurmuştu. Ancak Sasha'nın bir yolunu bulup bu iki kardeşten kurtulması gerekiyordu. Arsen'in bebeği öğrendiğinde ne yapacağını bilmiyordu ve bebeğin annesine söz vermişti. Düşüncelerinden çadırın çok yakınından gelen adamın sesiyle sıçrayarak çıktı.
"Yarım saattir ne yapıyorsun içeride! İçeri geliyorum."
Sasha dalgınlıkla ne kadar yavaş hareket ettiğini farketmemişti. Üzerinde sadece içlikleri vardı! Son gücüyle bağırdı.
"Hayır! Gir.."
Kadın sözünü bitiremeden Mathew kucağındaki bebekle içeriye daldı. Sasha aceleyle giyeceği elbiseyi alıp önüne bastırdı. Utançtan yerin dibine girmek üzereydi.
Mathew kadına kaç kere seslenmiş ve cevap alamayınca içeri girmişti ancak böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyordu. Kadının önüne bastırdığı elbise ona hiç yardımcı olmuyor, hiçbir kıvrımını gizlemiyordu. Arsızca kendine engel olamayarak güzel kadını süzdüğünde Sasha utançtan kıpkırmızı oldu. Öyle ki başını kaldırıp adama bakamıyordu bile. Mathew birden ateş bastığını ve kasıklarının sızladığını hissetti. Bir kadın nasıl onu anında böyle etkileyebilirdi? Bebeği tutan ellerinin titrediğini de farkedince kavurucu bir küfür savurup kendini çadırın dışına attı. Akşamın serin havası bile ateşini ferahlatmıyordu.
Kısa bir süre sonra Sasha çadırdan giyinmiş bir şekilde çıktı. Ten rengi içeride olduğundan daha iyi görünse de hala adamın yüzüne bakamıyordu. Chris bunu farketmiş olacak ki elindekileri yere bırakıp yaklaştı ve kadının karşısında durdu.
"Sasha iyi misin? Hasta gibi duruyorsun."
Sasha başını kaldırıp adamın mavi gözlerine baktı. Kendini gülümsemeye zorladı.
"Ah teşekkür ederim iyiyim."
Bebeğin huysuz sesi onu ilk defa kurtardı ve tekrar Mathew'e doğru yaklaşıp bebeği kucağından aldı. Özellikle adamın suratına bakamaması Mathew'i güldürmüştü. Sasha hızla çadıra geri girdi.
Chris kız çadıra girene kadar onu izleyip anlamayan gözlerini kardeşine çevirdi.
"Neyi var bu kadının Tanrı aşkına?"
Mathew omuz silkti ve atıyla ilgilenmek için arkasını döndü. Ancak elbette ki Chris kardeşinin bir şey bilmiyor oluşuna inanmıyordu çünkü kadının utanan halinden keyif aldığı her halinden belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GANİMET
Ficción históricaŞehri istila edilen Kahire Prensesi Latoya, Tanrı Kral'ın sadık komutanı Alber, Alber ganimeti el değmeden Kral'a götürebilecek mi? İnatçı ve güzel Latoya, Alber'in derinlerinde yatan arzularını uyandırıyordu. Alber Kralına sadık kalıp onu bırakabil...