4.6

560 94 23
                                    

Aradan uzun zamanlar geçiyor, günler belkide aylar, ne Minho hyungu görüyorum ne Yongbok denen mavi saçlı çocuğu. Changbin hyungu da uzun süre görmüyorum ama daha sonrasında yanıma gelmesi sonucunda konuşuyoruz bir şeyler hakkında. Dans akademisine her zamanki gibi gidiyorum, Hyunjinin resim kursuna gidip bir şeylerle vaktimizi harcıyoruz. Hayatımızı Hyunjinle bir şekilde yaşıyoruz. Bazen ben onun evine gidiyorum. O bazen benim evime geliyor, çünkü kimse yok.

Seungminin videolarını izlemiyorum. Buna ben kadar veriyorum. Hyunjin çok ısrar etsede ben hiç izlemek istemiyorum ve onu defalarca reddettikten sonra sonunda kabul ediyor.

Biz bu şekilde ayları devirirken Minho hyung yok derken, okula gidip gelirken, her şeyi normal bir şekilde yapıyorken, Kyungoo teyzenin ölüm haberini alıyorum bir gece, neden öldüğünü sormuyorum, bana da söylenmiyor. Hatırladığım kadarıyla gece iki gibi alıyorum o haberi. Ne yapacağımı bilmiyorum ilk başta, çünkü telefonun karşısındaki ses Minho hyungun ağlamalarından başka bir ses değil. "Buraya gelme şansın var mı, tek başına." diyor telefonu kapatmadan önce. Neden tek başına dediğine bir anlam veremiyorum. Beni aradığı gece Hyunjin olmuyor yanımda, anneannesine gitmiş oluyor.

Kyungoo teyzenin yanına Hyunjinle gitmeyi planlayan ben, Minho hyunun o son cümlesiyle iptal olmuş oluyor. Hala onunla gidebilirim ama, Minho hyung bir şey dediyse bir anlamı vardır olayını düşünüyorum.

"Tamam hyung. Yalnız geleceğim."

Minho hyung ne planlıyor bilmiyorum, ayrıca Hyunjine de giderken haber vermiyorum. Niye bunu ona söylemiyorum bilmiyorum. Gerçi söylersem benimle gelmek için ısrar edecek, biliyorum.

Otobüsle gidiyorum. Bilmiyorum, çok garip hissediyorum. Yanına vardığımda ise, sarılıyor bana, daha sonrasında ise itiyor. Neden bunu yapıyor anlamıyorum. "Hyung?" İtmeye devam ediyor. Daha yüksek sesle söylüyorum. "Hyung! Durur musun artık. Canımı yakıyorsun." O kadar çok itiyorki ben yere düşünüyorum. Neden böyle yaptığını anlayamıyorum. Sürekli itiyor beni. Yere düşüyorum. "Yeter artık, buraya bunun için gelmedim hyung. Teyzem için geldim."

"Hangi teyzen?" Üstüme yürümeye başlıyor ben ise bu hareketiyle duvara yaslanıyorum. "Hangi teyzeden bahsediyorsun? Senin iyileşmen için çabalayan ama çabalarına karşılık alamayan kişiden mi bahsediyorsun yoksa kaç aydır görmediğin, eve geldiğinde bile olmadığın fakat özlemiş gibi yaptığın teyzeden mi bahsediyorsun? Oh, ikisi de aynı kişiydi değil mi? Unuttum."

Minho hyung kalbimi kırıyor ama haklı o. Hem de annesinin ölümü dolayısıyla çok sinirli ve üzgün. Ona bir şey demiyorum. Sadece ağlayarak ayağa kalkıp karşısına geçiyorum.

"Ağlama."

Bu pek bir şeyi değiştirmiyor.
"Cenaze yarın olacak, bugün burada kalman gerekecek." Sözleri çok sert ve keskin.

"Tamam. Hangi odada kalacağım?" Niye bunu soruyorum bilmiyorum, sanırım eski kaldığım odamda kalırım diye düşünüyorum.
"Çatı katında."

Orada hiç kalmak istemiyorum.
"B-ben...kalmasam olur mu?"

Şişmiş gözlerini bana çeviriyor. "Diğer odalar dolu. Tek o kaldı zaten eskiden de orada kalırdın sorun olmayacaktır."

Olur aslında çünkü orada tüm travmaları kitleyi evden ayrılmıştım hyung. Sen de bunu çok bilmene rağmen beni o odaya verdin.

Düşüncelerime biraz ara verip merakla soruyorum, "Benim odamda kim kalıyor, senin odanda? Kimler gelecek ki cenazeye?"
Meraklıyım. Odamda umarım Changbin hyıng kalıyordur diye aklımdan geçiriyorum. Ki başka kimse Kyungoo teyze ile yakın olmadığı için ondan başka birinin kalacağını düşünmüyorum.

Minho hyung, biraz daha kalbimi kırıyor bu soruma olan cevabıyla.
"Odanda Yongbok kalacak."
Minho hyung üzgün, kızgın ve hüzünlü, yası var ondan böyle konuşuyor, sert söylüyor her şeyi diye kendimi avutuyorum. Minho hyungla aynı odada kalacakları ihtimalleri değilde, mavi saçlı kişinin cenazeye gelebilecek kadar kyungoo teyzeye yakın olması ve odamda kalacak olması beni parçalıyor.

Eski ev olsada, çoğu zaman kyungoo teyze gelip kaldığı için ve yazları buraya geldiğimiz için, içeride, odamda hala eşyalarım ve içimi döktüğüm günlük var.

Mavi saçlı o günlüğü okur diye korkuyorum.

Minho hyung arkasını dönüp gidiyor dışarı doğru, onu kapının dışında bekleyen mavi saçlı çocuk ile sarılıyor. Mutlu oluyor ona sarılınca, ben onun dudaklarının nasıl kıvrıldığından bile anlıyorum mutlu olduğunu bir anda. Ben ise onlara bakıp, mavi saçlı çocukla -bana hyungun omzundan gözleriyle bakıyor- gözgöze geldikten sonra, çatı katına doğru adımlarımı çeviriyorum.

Bazen istediğim şeyler istediğim gibi gitmiyor, işte o anlar bir tanesi oluyor bu.

Hyunjine haber versem iyi olacak, yoksa çok kötü olacağım, ama onu da tatilinden etmek istemiyorum, belki sonra söylerim. Söylemesem bile affeder belki beni? Affeder değil mi portakal kokulum beni, ona söylemediğim için?
















[Selam? Nasılsınız? Umarım iyisinizdir? Su içiyor yemek yiyorsunuzdur? Ben iyiyim sanırım, bahardayız artık :) bana da bahar geldi gibi hissediyorum. Ek olarak ben bu kitaba hiç final vermek istemiyorum çünkü final kafamda hiç oluşmadı. Sanırım biraz daha devam edip, yapacağım bir final. Çoğu insanın bu kitabı sevmesine çok şaşırdım, hala da şaşırıyorum. Teşekkür ederim hepinize. Çok iyi yazamasam da bazı bölümlerde (ki bence biraz çorba oldu gibi) okuyup oy verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Gelecek bölümde görüşmek üzere.]

💖

(Mavi saçlı kişi yongbok, ad tekrar yazmak yerine mavi saçlı demenin jisungun ağzından güzel duracağını düşündüm. Adını söylemeyi bile pek sevmeyip alışamadı kendisi hikayede)

iktsuarpok : minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin