Sabah uyanıyorum, her işimi hallediyorum hatta düzgünce Minho hyung, Kyungoo teyze ile kahvaltı bile ediyorum.
Evden Minho hyung ile birlikte çıkıyoruz çünkü bana benimle okula gideceğiniz söylemişti.
"Ayakkabı bağcıklarını iyice bağladığına emin misin?" Yol boyunca konuştuğumuz diyaloglar saçma olsa da onunla uzun süre boyunca konuşmak beni mutlu ediyor. "Ah, evet eminim."
"Hiç öyle gözükmüyor. Senin için düzgünce bağlamamı ister misin?" Tam 'hayır' diyecekken, eğiliyor ve bağcıklarımı tekrardan bağlamaya başlıyor, ne hissedeceğimi bilemiyorum o an, ve midemin kasılışı canımı yakıyor."Bunu yapmana gerek yoktu hyung." diyorum. O da, "Biliyorum ama düşebilirdin." Doğru. Düşebilirdim fakat ben onun umrumda değilim sanıyordum. "Ne zamandan beridir bana böyle iyi davranıyorsun?" devam ediyorum "Demek istediğim neden böyle oldun birden?" Gözlerini kaçırıp, yere sabitliyor. Sanırım o da bilmiyor.
"Ah, ben..." Bunu yapmasından nefret ediyorum. "Neyse hyung sorun yok, açıklamak zorunda değilsin, zorunda hissetme lütfen." Kafasını sallıyor, saçlarını karıştırıyor.Hava hafif rüzgarlı ve biz okul kapısına yaklaşmıştık, onun hafif arkasından ilerliyorum çünkü saçlarının kokusu rüzgar sayesinde burnuma daha iyi bir şekilde doluyor. Onun kokusunu seviyorum. Gözlerimi kokunun güzelliği ile kapatacakken, Minho hyung'un bana seslendiğini duyuyorum.
"Geldik!"
'Neden şimdi ayrılmak zorundayız ki? Neden şimdi okula geldik?' Anın tadını çıkarmak isteyen ben bu duruma öfkeleniyorum. Duygularımı kontrol etmesinden hoşlanmıyorum, hem de hiç.
"Uh, tamam. Haber verdiğin için teşekkür ederim." Moralim birazcık bozuk.
"Rica ederim."Okulun bahçesine girip, binaya doğru ilerliyoruz. Ayrılacağımız için mutsuzum ve tüm okul günü yalnız kalacağım için ayrı mutsuzum.
Seungmin'e ihtiyacım var.
'Seungmin, sana ihtiyacım var ama yoksun.'
'Bana hediye ettiğin balığın ve ben üzgünüz.'
'Ah, seni özlediğimde evde balığa bakıyorum, iyice deliriyorum gibi, ha?'
Kendi kendime içimden konuşurken, Minho hyung'un sesi ile içimdeki konuşma-düşünce savaşı bitiyor.
"Jisung, ben sınıfıma gidiyorum. Sen de git tamam mı? Dikkatli ol."
Kafamı olumlu şekilde sallayıp, arkamı dönüyorum.
"Hey! Şey diyecektim." Tekrar konuşuyor.
"Efendim?" Ne diyeceğini çok merak ediyorum.Dudaklarını aralıyor ve benim karnımı daha çok ağrıtacak şeyler söylüyor.
"Öğlen yemeğini birlikte yemeğe ne dersin?"Önüme dönüp, ona göstermemeye özen göstererek, küçük bir şekilde sırıttıktan sonra ona doğru vücudumu çevirip, kafamı olumlu anlamda sallıyorum.
Kafamı salladıktan sonra Minho hyung saçlarımı pat patlıyor, karıştırıyor ve gülümseyip sınıfına doğru gidiyor.
'Umarım bu bir rüya değildir.' diye düşünüyorum, yalvarıyorum sanki .
'Umarım bir rüya değildir.'Ona karşı neden sert ve umursamaz olamıyorum? Ona, onun bana davrandığı gibi davranmak istememe rağmen, neden yapamıyorum, neden tam tersi...ona iyi davranıyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iktsuarpok : minsung
Fanfictiondün bana saçımın çiçekler gibi koktuğunu söyledin, ve bugün seni bir papatya'nın üstüne basarken gördüm