Bölüm 33

977 55 5
                                    

(33)

Üç ay boyunca verdiğim o savaş boşuna mıydı? Sırf daha fazla acı çekmemek için karşısına çıkmadığım adam şimdi karşımdaydı. Tek acı çeken ben değildim bunu biliyordum. Bardak düşme sesine gelen Mustafa yanıma geldi. "Abla dur ben paspas alıp geliyorum. Sen dokunma cam parçalarına. " deyip içeri girerken yere çöküp, kırılan fincanın parçalarını toplamaya çalışıyordum. Abimin yanıma geldiğini hissettim. "Bırak Mustafa temizler." dediğin de ona ters ters baktım. "Ben yapacağım." cam parçalarını toplarken avucumun kesildiğini kanayan elimle anladım. Acısa da umurum da olmadı. "Kızım inadıma iş yapmasana!" dedi abim elim de ki camları yere attırırken. "Elini kestin çok mu iyi oldu?" Mustafa elinde paspas ve süpürgeyle gelirken, "Bırak elimi!" deyip mutfağa girdim hızla. Dolan gözlerimi kolumla silmeye çalışıyordum. Hızlı atan kalbim durmak bilmiyordu. Abim peşime mutfağa geldiğin de elin de sargı malzemeleri vardı.

"Elini sarıp içeriye gidiyoruz." dediğin de dediğini kavramaya çalıştım.

"Beni bilerek çağırdın değil mi buraya?" sesimin yükselmesine engel olamadım.

"Elini ver." dedi. Vermedim. "Abi ne yapmaya çalışıyorsun sen?" diye sordum boşalan sinirimle. "Daha bir kaç ay önce bizim beraber olmamızı istemeyen sen değil miydin?"

"O her şey normalkendi." dedi zorla elimi tutarken. Kanı temizlerken pansuman yapmaya başladı. "Git hasta adamı terket demedim sana!" abimin bile böyle düşünmesi canımı acıtırken derin bir nefes verdim. "Böyle olması gerekti." dediğim de sinirle güldü. O sırada sargı bezini elime sarıyordu. "Bahanelerin arkasına sığınmayı bırak!" Dedi. "Hiç yapmayacağım şeyi yapıp, konuşman için fırsat veriyorum."

Elimi sarması bittiğinde, "Ben eve gidiyorum!" Dedim sabrımın sonuna gelmiş gibi. "Zorlamayın artık birşeyi de!"

Cevap vermesini beklemeden mutfaktan hızlı adımlarla çıkarken abimin arkamdan seslenişini göz ardı ettim. Direk kapıya yönelirken kapıdan çıktım. Gözlerim dolarken yanaklarımdan süzülen yaşları elimin tersiyle silmeye çalıştım. Yağmurun çiselediğini görünce ufak bir küfür savurdum. Kafenin bahçesinden çıkıp buradan uzaklaşmak için ilerliyordum ki duraksadım.

"Nehir!"

Duyduğum sesle yere çivilendim sanki. Hızlı adımlarım durdu. Öylece kalakaldım. Yutkunmaya çalıştım. Yutkunamadım. Allahım ben neyle sınanıyordum böyle? Zaten ağırıyordu kalbim! İyi mi olmuştu şimdi?

Arkamı dönemedim.

"Bir açıklama yapacak kadar mı değerli değildim gözünde?" Dedi. Aylar sonra sesini duyuyordum. Özlediğim sesi acıyla kalbimin kasılmasına sebep oluyordu. Evet arkamdan gelmişti. Artık şu lanet durumun son bulmasını istiyordu.

"Şu 3 ay nasıl geçti hiç bir fikrim yok!" Sesi gittikçe daha yakından duyulur hâle geliyordu. Bana gittikçe yaklaşıyor olmalıydı. Ağladığımı anlamasın diye elimi kaldırıp göz yaşımı silemedim. Sesi daha dinçleşmiş gibi olsa da hâlâ yorgunluğunu hissediyordum. İyileşiyor olsa da henüz yorgunluğunu atamamış gibiydi. "Artık yaşadığımı bile hissetmiyorum." Derken sesi sitem eder gibiydi. Bana iyice yaklaştığını hissettiğim de tam arkamda durduğunu anladım. Hareket edemiyordum. Yüzleşmeye cesaretim henüz yoktu. Ve asla da olmayacaktı. Buna emindim.

"Defalarca düşündüm biliyor musun?" Diye sordu. Derin bir nefes alıp verdiğini hissettim. "Beni neden bırakmış olabilir diye?"

Hıçkırığımı bastırmaya çalıştım. Bir yandan yağan yağmura şükrediyordum. En azından ağladığım bir umut belli olmazdı.
"Sonra sorgulamayı bıraktım. Düşünmeme bile gerek yoktu. Benim hastalığımı çekmek zorunda değildin!" Dediğin de kalbime bir ok yemiş gibi sarsıldım sanki. Onu hastalığı yüzünden bırakıp gittiğimi zannediyordu. Kendimden nefret ediyordum! Haklıydı. Ben de onun yerinde olsam onun gibi hissederdim. Beni hastalığım yüzünden bıraktığını düşünürdüm. Onu bu düşüncesinden dolayı suçlayamazdım.

Rüzgâr Ateşi Körüklerse (Mahalle) (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin