Chapter : 38
Multimedia; Seo junghoo, Ahn Miryo.. Ayyhh bu resime icim gidiyor benim ama ya. Bu çocuk üzülürmü hiç?!
○●○●○●○●
Kim Minseok'un ne yapması gerektiğine dair düşünmesi gereken çok fazla birşey yoktu. Yapması gereken ilk şey elbette arkasına bakmadan oradan uzaklaşmaktı. Seo Junghoo yüzünden başının bir belaya girip babasının kulağına gitmesini istemiyordu. Nam Jin Sook'un ( isimleri karıştıraranlar için; Kendisi Miryo'nun babasını Taehyun'u onun gözleri önünde öldüren adam. ) sahibi olduğu bardan hızlıca çıkıp arabasını park ettiği iki sokak ileride ki otoparka koşar adım yürüdü bir yandan telefonu çıkararak kardeşini aramakla uğraşırken.
Baekhyun..
Kardeşinin nerede olduğunu bir an önce bulup iyi olup olmadığını kontrol etmeliydi acilen. Seo junghoo ya da Ahn Miryo. İkisi de fark etmez. Minseok ikisine de güvenmiyordu.
Ahn Miryo intikamı için gözünü kırpmadan herşeyi yapabilecek biriydi çünkü, Seo Junghoo'nun da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Ve Miryo'nun üstüne birde hafızası tamamen yerine gelmişken Baekhyun ile onu bir saniye bile yalnız bırakmaması lazımdı. Miryo'nun yapacağı herşeyi önceden tahmin edip kardeşlerine gelebilecek zarara karşı ona engel olması gerekiyordu. Diğerleri kolaydı fakat Baekhyun'un artık onu dinleyebileceğini, peşinden gelebileceğini düşünmüyordu.
Belkide ona Miryo'nun annelerine ne yaptığını anlatmakla başlayabilirdi. Belki de Sehun'dan sonra herşeyi ona da anlatmalıydı. Baekhyun o zaman da Miryo'nun yanında durabilecek miydi? Hiç sanmıyordu.
En küçük kardeş, Sehun'un herşeyi öğrenmesi Baekhyun ve Miryo'nun evden kaçtıkları zamandan yaklaşık bir gün sonra olmuştu. Babasının Miryo'nun ailesine aylarca neler yaşattığını, Ahn Taehyun'u nasıl öldürttüğünü, komşuları sandığı Seo Junghoo'nun aslında şirkette zimmetine para geçirmekten suçlanan Seo Junseok'un oğlu olduğunu, annesinin ölümünün arkasında ki sırrın basit bir araba kazasından çok intihar olduğunu, ve en önemlisi.. Bunun dile getirilmesi bile berbattı fakat kuzeni sandığı Yifan'ın aslında abileri olduğunu öğrenmişti. Ailesinin içinde bu kadar çok sır dolaşırken nasıl oluyordu hiçbiri tek birşey bile fark edemiyordu?
Peki ya Wu Yifan nasıl oluyorda yüzsüz bir şekilde ailenin içine girip birşey yokmuş gibi rolünü oynuyordu?!
Sehun bunların hiçbirini anlayamıyordu? Babasının nasıl oluyorda böylesine berbat bir adam olduğunu görememişlerdi bugüne kadar?
" Sehun-ah! Anyeong! "
Bahçeden dışarı çıkmak üzere olan Sehun karşısın da Yifan'ı görmeyi ummuyordu. O geliyor diye kaçmak üzereydi, ve ne yazık ki geç kalmıştı. Bu adamın artık yüzünü bile görmek istemiyordu. Herşeyi bildiği halde nasıl babasının yanında kalmaya devam ediyordu?
Birşey söylemek istemeyerek yoluna devam etmek üzereyken Yifan'ın son anda kolundan yakalamasıyla durmak zorunda kalmıştı.
" Sorun ne? Bir şey mi oldu? "
" Senden büyük bir sorun yok.. "
Yifan duyduğu sözler üzerine Sehun'un kolunu yavaşça bırakmak zorunda kalmıştı. Bakışları öylesine nefret doluydu ki tam olarak neler olduğunu anlayamamıştı bile. Açıkcası Sehun'u ilk defa böylesine ciddi bir şekilde görüyordu. Sehun her zaman ciddi dururdu fakat hiçbir duygusunu belli etmezdi. Ama şuan farklıydı.
" Yüzünü görmeye katlanamıyorum. Gözümün. önünden.kaybol. "
Sehun'dan böyle sözler duymak her zaman en zor olanıydı aslında. İkizi Luhan hissettiklerini her şekilde belli ederdi fakat Sehun nefretini, öfkesini, üzüntüsünü her zaman içinde yaşayan biri olmuştu. Yifan, Sehun'un bu şekilde patlamasına neden olan şeyi anlayamamıştı ne yazık ki..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
She is a Rainbow. / OMS / (✓)
FanfictionBu hikaye geçmişini hatırlamak isteyen urbach-wiethe hastası bir kız ve etrafında ona yardım etmek isteyen gizemli bir genç ve üvey erkek kardeşlerinin hikayesi. Kapak için Dal-ui'ye çok teşekkür ediyorum ♡ Storyby.aynurdemir ♧ Her hakkı saklıdır. ¥