Her şey iyiye gidiyorken onu nasıl daha berbat edebilirsin adlı bir kitap yayınlanacak olsa, onu ilk dakikadan alacak tek kişi kesinlikle, hatta adım kadar emindim ki, bu ben olurdum. Hayır, içindekileri merak ettiğim için değildi elbette yanlış anlaşılmasın. Sadece yazılmış olan bölümleri eleştirmek için alır ve böylelikle edebiyata doğru yatay bir geçiş yapmış olurdum. Keskin bir geçiş olurdu. Çünkü, açıkçası her şey iyi gidiyorken, bunun içine sıçıp daha beter hale getirebilen biri olarak, kendime asla rakip tanımıyordum. Asla.
Özellikle dünya üzerinde ki var oluşumu lanet olarak saymayan yeni birini bulmuşken, Junghoo'dan sonra, artık onun da bunu düşünmesine yol açmak ne kadar iyi olabilirdi ki benim için. Açıkçası, Baekhyun'u kaybetmek üzereydim. Hala yaşayabilmemi sağlayan neden ellerimin arasından kayıp gitmeye hazırlanırken ne yapmalıydım ki? Ayaklarına kapanıp, paçalarına yapışıp beni terk edemezsin diye kendimi mi parçalamalıydım? Tamam, bu asla benim yapmayacağım bir şey. Fakat yine de ona söylediklerim yüzünden özür dileyebilirdim... Tabi elbette o da söyledikleri için benden özür dileyecekse..
İşin kötü tarafı, ikimizin de ilk özrü birbirimizden bekleyecek olmamızdı. Ben inatçıydım bu su götürmez bir gerçekti ve kimse inkar edemezdi, fakat şu da vardı ki Baekhyun'un inadı katır gibi oldukça sağlamdı ve o da pes etmeyecek, benim ona gitmemi bekleyecekti.
Mutfak masasının üzerine onun nefret ettiği bir şekilde bağdaş kurarak oturmuşken, yukardan aşağıya inmesini bekledim oldukça uzun bir süre.Beni görüp yeni bir kavgaya daha sebep olurum ve diğerini unutur diye bekledim.. Akıttığım gözyaşının haddi hesabı yoktu.. Bacaklarım artık uyuşup, masadan kalmaya yeltenmişken merdivenden kulaklarıma dolan aceleci patırtılar ile olduğum yerde kalmaya devam ettim bir süre daha.
Bir süre daha bekledim ardından.
Ve bir süre daha.
Fakat önümden geçip giden kimse olmamıştı. Meraklanarak hiç istemeden de olsa ayaklandığım da mutfak penceresinden Baekhyun'un sürücü koltuğunun yanına çantasını sinirle fırlattığına şahit oldum. Hızlı adımlarla koşarak üzerime bir ceket geçirdiğim gibi soluğu Baekhyun'un arabasının hemen yanında aldım.
Kalbim sanki yer değiştirmiş de ağzıma kadar gelmiş gibiyken benim farkımda olmadığını aklıma getirmek istiyordum çünkü aksi daha çok canımı acıtıyordu, gazı kökleyerek acı bir sesle çimenlerin üzerinden kayıp gecenin karanlığında gözlerimin önünde kayboldu.
Şaşkınlık ve acıyla arkasından bakakaldığım yaklaşık on dakikadan sonra geri gelmeyeceğine emin olduktan sonra olduğum yere çöküvermiştim. Yaşadığım acının tarifi yoktu. Nasıl anlatabilirdim bilmiyordum fakat, sanki bir daha bana hiç geri dönmeyecekmiş kadar çok yanıyordu canım. Biri kalbimi öylesine nefretle sıkıyor ki o bunaltıcı şey yüzünden nefes alamıyor gibiydim. Nefes alamadığım için doğru düzgün bir şey de düşünemiyordum haliyle. Çöktüğüm yerde ne kadar oyalandığıma dair bir fikrim yoktu. Fakat zifiri karanlık yerini yavaş yavaş aydınlığa bırakırken, çenemi daha sıkı tutmalıydım diye düşünüyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
She is a Rainbow. / OMS / (✓)
FanfictionBu hikaye geçmişini hatırlamak isteyen urbach-wiethe hastası bir kız ve etrafında ona yardım etmek isteyen gizemli bir genç ve üvey erkek kardeşlerinin hikayesi. Kapak için Dal-ui'ye çok teşekkür ediyorum ♡ Storyby.aynurdemir ♧ Her hakkı saklıdır. ¥