Bazen dünyanın durduğunu hissediyordum. Sanki tüm dünya durmuşta ben evde tek başıma oturuyor ve hiçbir şey yapmıyordum. Kendimi dış dünyadan soyutlanmış hissediyordum. Sadece benim problemlerim varmış gibi hissediyordum.
Sonra ise duruyorum, pencereye çıkıyor ve dışarıyı izliyorum, ya da hızlıca hazırlanıp yürüyüşe çıkıyorum. Etrafımdaki insanları inceliyorum, hepsinin ayrı birer birey olduklarını ve çok farklı sorunlarının olduğunu hatırlıyorum. Hayat herkese gülmezdi, bu bir gerçekti fakat bazen bunu düzeltmek bizim elimizde de olabilirdi.
Geçmişim benim elimde değildi fakat geleceğim... İşte bunu düzeltebilirdim. Oturup ağlamak yerine kendime bunun bilincinde olduğumu hatırlatıp derin nefesler almaya çalıştığım zaman Mauro yanımdaydı. Üç gündür beni hiç yalnız bırakmıyorlardı, nöbet tutar gibi biri gidiyor biri geliyordu. Onlara bunu yapmalarına gerek olmadığını söylesemde yalnız kalmak bana hiç iyi gelmezdi. Bunu bildikleri ve benim için çabaladıkları için onlara minnettardım.
"Of yemek mi yesek ya?" Mauro'yla derin sohbetler etmiş, onun aldığı hediyeyi beraber açmış ve yan yana olduğumuz sürece yemek yiyip durmuştuk. Şimdiden kilo aldığımı hissediyordum.
"Yeter yemek yediğimiz," dedim aklımdan geçenleri ona dökerken. "Spor yapalım biraz, kilo aldım senin yüzünden."
Yayıldığı koltukta diklenirken kısılan gözleriyle bana baktı. "Benim yüzümden mi? Sende getirdiğim hiçbir yemeğe hayır demedin yani, farklı kültürlerden yemeğe bile başladık."
"Herneyse," dedim gülerek. "Bence biraz spor yapmalıyız."
Dudak büzdü, "Yemek daha cazip geliyordu fakat neyse, yaparız."
Yanına adımlayıp oturduğumda tekrardan arkaya yaslandı. Omuz omuza gelmiştik.
"Bu evde hapis olmuş gibi hissediyorum." Diye mırıldandım. "Ve sizi de yanımda hapis ediyorum."
"Böyle mi düşünüyorsun cidden?" Başımı sallayarak ona döndüm. Olan buydu çünkü.
"Ben seninle vakit geçirdiğim için mutluyum Emilie, Kylian ile Neymar'da öyle. Kimse yanında silah zoruyla durmuyor."
Dudak büzdüm. "Orası öyle ama..." omuz silktim. "Bilmiyorum işte."
Kısa bir sessizlik ardından konuştu. "Annen hakkında ne düşünüyorsun? Aslında sormak istemiyorum ama bazen kendimi senin yerine koyuyorum. Ben annemi affeder miydim diye düşünüyorum ve ne zaman düşünsem bir karar veremeden konuyu kapatıyorum."
Şimdiye kadar hiç soru sormamıştı bana, ince düşünceleri çok hoştu.
Omuz silktim. "Ben de öyle, bazen anneme hak veriyorum, bazen ne olursa olsun bir anne kızını bir caninin elinde bırakıp gitmemeli diye düşünüyorum. Ben o adamdan ne çektiysem, annem iki katını çekti." Dudaklarımı büzdüm.
"Onu affetmek istiyorum, fakat aceleye almayacağım. Bu zamana kadar onsuz büyüdüm, belki bir şeyleri değiştirebiliriz."
"Doğru," dedi. "Yani sen ne dersen doğrudur."
Güldüğümde göz göze geldik, yavaş yavaş solan yüzüm ve bakışlarının etkisinde hızlanan kalbimi durdurmak istedim.
Yanımdaki kumandayı alıp televizyonu açtı. "Bir şeyler izleyelim, sonra spor yaparız."
Televizyon kanallarında dolaşıyordu ki bir kanalın son dakika haberine gözüm takılmıştı, elindeki kumandayı çektim hızlıca. Ses verdim habere.
"Hey, ne oldu?"
Yavaş yavaş dolan gözlerime titreyen ellerim eklendiğinde kumandayı düşürdüm.
"Son dakika, Paris'in ortasında cinayet!" Yerde kanlar içerisinde yatan kadının fotoğraflarından birini gösterdiklerinde yaşlarım akmaya başlamıştı bile.
"Sakin ol," diye fısıldadı Mauro. Ayaklandığım o da ayaklandı, "Emilie lütfen, sakin ol. Junior'u arıyorum."
*
Ben bu yaşımdan sonra annesiyle iyi geçinen bir kadın olma hayali kurmuştum. Tamam ona çok kızgındım fakat benim için ikinci şansı hak ediyordu. O benim annemdi. Babam olacak adam ise ikinci defa annemi kaybetmeme neden oldu. Üstelik ortada hiçbir şey yokken, sadece ortak geçmişleri kötü olduğu için yapmıştı bunu.
Evet annemi kaybetmiştim, artık sonsuza dek.
Neymar, Mauro, Kylian ve ben Neymar'ın salonunda oturuyorduk. Yaklaşık on beş dakikadır ortalığı kasıp kavuran bir sessizlik vardı. Kendimi onlara karşı kötü hissediyordum, bu benim sıkıntımdı fakat üçü de onların sıkıntısıymış gibi yanımda duruyorlardı.
"Pekala," diye mırıldandı Kylian. "Şimdi ne yapacağız?"
"Bence," diyerek dikleşti koltukta Mauro. "Emilie bir süreliğine o bina dairsinde oturmayı bıraksın. Birinizin evinde veya..." Sözünü kesen ben olmuştum.
"Buna gerek yok, gerçekten."
"Var," dedi Junior. "Yalnız kalamazsın Emilie, adamın ne kadar ciddi olduğunu gördük."
"Bende kalabilirsin. Fazlasıyla boş odam var."
"Bunun sizin özel hayatlarınızı kötü etkilemeyeceği ne malum?" Neymar sinirle ayağa kalktı.
"Burada senin hayatından söz ediyoruz Emilie! Bruna ve dahasını önemseyecek misin?"
"Bunu istemiyorum." Diye direttim.
"Emilie, zorlama işte. Bir süre yanımızda olursun, tehlikenin geçtiğinden emin olduktan sonra geri dönersin." Dedi Kylian.
"Hayır," dediğimde kararıma saygı duymalarını bekliyordum. "Bu sefer kaçmayacağım."
*
Elimdeki çiçekleri mezarının üstüne bıraktım, gözlerim dolmuş, taramaya bile yeltenmediğim saçlarım rüzgardan dağılmıştı.
İçimden geçenleri ona dökmeyi çok isterdim, onu affetmek istediğimi, eskisi gibi olmamızı istediğimi. Duştan sonra ıslak saçlarımı örerken bana anlattığı masallarını özlemiştim. Babamın ona ettiği onca eziyete rağmen bana bunların hiçbirini yansıtmamaya çalışmasını.
O çok iyi bir kadındı, çok iyi bir anne olmuştu. Bana her zaman hayatı boyunca yaptığı en büyük hatasının zorunlu evlenmeyi kabul etmesi olduğunu söylemişti. Beni iyice tembihlemiş, evleneceğin adamı iyi seç demişti. Şimdiye kadar çok fazla ilişkim olmamıştı, elbette birilerinden hoşlanmıştım fakat onlar geçiciydi.
"Sen çok güçlüydün," diye mırıldandım kendi kendime. "Böyle olmamalıydı."
Yaşlarımın akmasına izin vermiştim. Gözümden akan damlalar onun toprağına düşüyordu. Bu sefer elini uzatıp yaşlarımı silemedi, geçecek diye fısıldayamadı kulağıma.
"Emilie, gidelim artık."
__bu seferlik kısa atim dedim artık biraz daha ask katcam kitaba
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ineffable | mauro icardi
Fanfic"Ona benziyorsun." ____ Ineffable, kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel. ____ final 11.07.23 ____ #fransa 'da 1. #neymarjr 'de 1. #mbappe 'de 1. #psg 'de 1.