Bugün
Başka bir hata yaptım, değişebileceğimi düşündüm.
(I made another mistake, thought I could change)~THE DEATH OF PEACE OF MIND~
Soğuk hava iliklerime kadar işliyordu. Burası gerçekten soğuktu. Hem midem bulanıyor hemde karnım ağrıyordu.
Artık sıcağı değil de soğuğu hissediyordum.
Artık güneşi değil de ayı hissediyordum.
Gündüzü değil de akşamı, geceyi hissediyordum.
Bana karanlık çökmüştü.Yatakta sırt üstü dönüp tavana baktım.
Birkaç yerde örümcek ağı gözüme çarpıyordu. Burası fazla temizlenmiyordu. Herzaman ben kendim burayı düzeltip topluyordum.
Pencereden başımı uzattım. Karanlık çoktan çökmüştü. Bahçede kimse yoktu. Zaten böyle olması daha iyi. Kendime yanlız bir hava alırdım. Saate baktım. Yemek saati gelmişti.
Yataktan kalktım ve yorganı düzeltip saçımı yukarıdan at kuyruğu yaptım.Odamdan sessizce çıktığım zaman kapının önünde beni bekleyen biri vardı.
Jude.
Kaç yıldır benimle birlikte buradaydı.
İyi bir arkadaş olmuştuk onunla. Ne zaman yemeğe ya da el işi yaptığımız zaman yanımda olurdu. En azından yanımdaydı. Kimsesi olmadığı için ben onla ilgilenirdim. O da benle."Merhaba," dedi soğuk kanlı bir şekilde.
"Burada mı bekledin?" dedim kapımı kapatırken.
Başını salladı.
"Evet, uyuyordun. Uyandırmak istemedim."
"Sağol," dedim.
İkimiz birlikte aşağı katta yemekhaneye indik. O sırada etrafımdaki delilere baktım. Hepsi ellerindeki tepsiyi alıp yemek yiyorlardı.
Jude, öne geçip bir tepsi kendine bir tepside bana aldı.
İkimizde yemeğimizi alıp en köşedeki masaya geçtik. O yemeğe başlarken, ben elimdeki bilekliği düzeltim.Bu bilekliği seviyordum. Jane'nin yaptığı ve bana hediye ettiğiydi. Verdiğinden beri bileğimden çıkarmadım.
Jane, ekmeği eline alıp kemirmeye başladı.
Bende kaşığı alıp patates püresinden biraz alıp ağzıma attım. Tadı herzamanki gibi kötüydü."Birşey diyebilir miyim Sara?"
Başımı "evet" anlamında salladım.
Jude ekmeği bir kenara bırakıp ellerini masaya koydu.
"Biz gerçekten buraya ne için geldik."
Bunu neden sordu bilmiyordum. Aklımda da bir tahmin yoktu.
"Bunu neden sordun şimdi?" dedim yemekle oynarken.
"Merak ettim sadece...kime sorsam, 'sen delisin de ondan buraya düştün,' diyor. Gerçekten de öyle mi?"
Birşey demedim.
"Bazen Bayan Karol bile bana böyle diyor. Ne kadar onunla konuşmaya çalışsam...beni dinlemiyor bile...sadece buraya ne için geldiğimi merak ediyorum. Madem benimle ilgilenmiyorlar. Ne için geldim. Buraya bunca insanın saçmalıklarını, deliliklerini görmeye mi geldim?"
Jude sinirli görünüyordu. Ara sıra böyle oluyordu. Herzaman patlıyordu.
"Bilmiyorum Jane...hiçbir fikrim yok," dedim.
"Sen buraya ne için geldin?"
İşte yine sormuştu. Buraya ne için geldiğimi bir ben, Bayan Karol ve ailem biliyordu.
"Bunu boşver şimdi," deyip lafı değiştirmeye çalıştım. "Bak ne diyeceğim; ben biraz yürüyüş yapmak istiyorum...sonra konuşuruz," deyip masadan kalktım.
"Ama sorum?" diye bağırdı arkamdan Jude.
Duymazlıktan geldim.
Bahçeye çıktığım zaman hava soğuktu. Şubat ayı herzaman böyle oluyordu zaten.
Yerdeki çimenliğe baktım. Sonra ağaçlara, sonra yerdeki taşa, pencerelere, duvara, ay'a ve en sonda karanlığa.Biraz ilerleyip duvarın dibine gittim. Yerdeki ucu sivri taşı alıp, duvara birkaç resim çizdim; Ağaç, güneş, koltuk, ev, odamı, onun gözünü.
Neden çizdiğimi bilmiyordum ama sonradan pişman olup silmeye başladım.
Gözü iyice karalamaya başladım. Çizdim, çizdim ve daha fazla çizdim.
Sonunda duvar çizikle doldu.
Taşı yere attım. Ayağımla sert bir tekme atıp köşeye fırlattım.Biraz daha kaldıktan sonra hemşire gelip içeri gelmemi ve geç olduğunu söyledi.
Başımı salladım.
****
Odama geçtim gibi masaya oturup, çekmeden boş bir kağıt aldım. Kalemide eline alıp yazmaya başladım.Yaşamaya devam ediyorum,
Senin için...Bugün pek birşey yapmadım. Sadece seni bekledim. Yemek yedim, bahçede seni düşünüp hava aldım.
Pek içim rahatlamadı ama yinede iyi geldi gibi.Bazen düşünüyorum da keşke ilk başta normal olsaydım.
Düzgün yolda bile, taşlı yola saptım.
Sanırım araba kullanmayı bilmiyorum.Eskiden, ilk geldiğin zaman neden bana baktın önce? Bende ne vardı? Bunu hayla kendime soruyorum. Pek bir işe yaramıyordum. Odamdan çıkmayan birisiydim. Ailemle, hayatım bir değildi. Ne onlarla anlaşıyordum ne de hayatımla.
Hep beni uçurumdan aşağı bırakıyordu hayatım. Ailem ise benim elimi tutmuyordu. Bu yüzden en dibe düştüm. En dipte de gül vardı. Yani sen. Ben onu bile kökünden söktüm. Artık ne sulasan çıkar ne de güneş vursan.
Hattamın farkına varamadım. Çünkü üstüme toprak atılmıştıYazmaya devam ediyorum...
Durdum. Ne yazacağımı bir anda bilemdim. Geriye ne yazacaktım şimdi?, ne yazmayı planlıyordum?
Kafam çok karışmıştı.
Kalemi bir kenara bırakıp çekmeceyi açtım. İlk yazdığım bir notu görüp çıkardım ve okumaya başladım.Şimdi kaybetim oldu mu? Yaptığın şu hatta yüzünden herşeyden mahrum kaldın.
Evimden, ailemden, odamdan, yatağımdan, bir daha hiç giyemeyeceğim bazı kıyafetlerden...
Herşeyden ama herşeyden esir oldun.
Kimsen olmayacak şimdi, kimse senle konuşmayacak. Tanımadığın insanlar seni umursamayacak. Buradaki insanlar senin ne olduğunu bilmeyecek. Yanlız ve karanlık olacaksın.Keşke önceden herşeyi yapabilseydin, "Ben."
Böyle olacağını bilmesende, neden yaptın ki?Kağıdı bir kenara bıraktım. Biraz dinlenmek istiyordum. Uykum gelmiyordu ama yorgundum. Sanki bütün eziyetlerini üstüme atmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yardım (ARA VERİLDİ)
Tâm linhDüzelmeyi bekliyorum. Ancak sen gelirsen düzelebilirim. . Beyfendi: ona bakarak, ona gülümseyerek, elinden tutarak güç vermeye çalıştı. Yıldızların Ay'ı, Bulutların Güneş'i oldu. Onun acısının geçmesi için ilaç oldu. Kapalı olan gözlerini mahrumlukt...