5. BÖLÜM

55 30 10
                                    

22 haziran, 1999

Elinde bir gül.
(Une rose à la main)

~LOVE STORY~

Gözlerimi açtığım zaman dışarıdan arabanın motor sesini duydum.
Yavaşça kalkıp pencerenin önüne geçtim. Perdeyi çekip camı açtım.
Temiz havayı içime derin bir şekilde çektim.

Başımı sesin geldiği yere doğru çevirdim.
Bir araba vardı evet, ama bu benim babamın arabası değildi.
Pencereyi kapatıp üstümü giyinmeye başladım. Yüzümü ve saçımı yaptıktan sonra yatağımı topladım.
Odamın kapısı çaldığı gibi kapıya doğru döndüm. İçeri gelen Barton du. Başıyla selam verip, "Günaydın," dedi.

Bende selam verdim.

Kirlilerimi sordu var mı diye.

"Evet, buradaki pijamalarım," dedim dolabın içini işaret ederek.

Barton, dolabı açıp kirlilerimi aldı. Çıkmadan önce bana döndü ve gözlerini devirdi.

"Sara, annen kahvaltıya bekliyor seni."

"Peki, gelirim birazdan," dedim raflığımdaki kitapları düzeltirken.
Barton hayla çıkmayınca ona baktım.

"Hector'un oğlu burada Sara," dedi birden.
Tereddüt etmedim. Birşey de demedim.
Başımı salladım sadece. Barton başını hafif bir şekilde yine selam verip odamdan ayrıldı.

Onun, burda ne işi vardı şimdi?

Odamdan çıktığım zaman Alex koşarak yanıma geldi. Eğilip yanağına bir öpücük kondurdum.

"Biliyormusun kim geldi?" diye sordu Alex.

"Kim geldi?" dedim şaka yaparak.

"O çocuk varya...senin sevgilin," dedi gülerek.

"Ne diyorsun sen?"

Alex koşarak önümden geçip merdivenlerden indi. Bende koşarak arkasından indim.
"Seni küçük pislik!"
Alex'le aşağı indiğim zaman koşarak annemin arkasına geçti Alex.

Annem, babam ve Edwin kahvaltı masasında oturmuş bana garip bir şekilde bakıyorlardı. Babamla göz göze gelmemeye çalışarak önüme döndüm.
"Sara, artık büyüdün," dedi annem sakin bir tonla.

Anneme baktım. Sonra Edwin'a başını önüne eğip elindeki ekmeği ağzına koydu.

"Biliyorum," dedim. Masaya geçip oturdum. Karşımda tam Edwin duruyordu. Bana bakıp gülümsedi.

"Günaydın," dedi.

"Günaydın," dedim tıslayarak.

"Nasılsın?"

"İyiyim," dedim tabağıma birkaç peynir parçası koyarken. Sonra annem masa altından eliyle dizime vurdu. Saygısızlık yapmıştım. "Sen nasılsın?" dedim annem yüzünden.

"Teşekkürler, bende iyiyim," dedi babama dönerken.

Babam anneme ve bana dönüp sert bir tonla konuşmaya başladı.

"Edwin birkaç gün bu evde kalacak."

Ne burada mı kalacak?...bizim evde?

"Öyle mi?" dedi annem peçeteyle ağzını silerken.

"Evet, babası ve annesi bir iş yüzünden yurt dışına çıkacak. Bende onun burada kalmasını istedim."
Babam durup Edwin'a döndü. Edwin ise zıkımlanmaya devam ediyordu. "Hem artık o da bizim iş yerinde çalışacak. Birkaç şeyler gösteririm ona işle ilgili...olur mu Edwin?"

Edwin başını kaldırıp başını salladı.
"Zahmet olmasa, neden olmasın."

"Öyleyse sana bir oda açalım. Rahat olursun." Annem sanki bu anı bekliyormuş gibiydi.

"Peki." Edwin da bu anı bekliyordu.

Ben hiçbirşey demeden boş boş masaya baktım.
Annem kahvaltı masasından kalkıp koltukları düzelten Barton'a seslendi.

"Barton?"

"Evet, efendim."

"Sara'nın odasının yanındaki oda boştu değil mi?"

"Evet, orayı daha birkaç gün önce temizledim."

"Harika. Edwin için o odayı hazırla. Birkaç günlüğüne."

"Peki efendim," Barton salondan ayrılıp üst katta çıktı.

Neden şimdi benim odamın yanında kalacaktı. İstemiyordum.

Edwin mahçup bir ifadeyle anneme gülümsedi. Annem de ona.
Sanki anne, oğul gibiydiler.

Sinirle bahçeye çıktım. Arka bahçeye geçip ahşap koluklardan birine oturdum. Masanın üzerindeki taze elmadan alıp bir ısırık aldım. Tadı fena değildi.
Hava bugün fazla esiyordu.

Saçlarım rüzgardan dolayı bir sola bir sağa savruluyordu. Bu hoşuma gidiyordu. Saçımın özgürce savrulmasını seviyordum.
Elmamı bitirene kadar orada oturmaya devam ettim.

Evimize baktım. Taşınalı 5 yıl olmuştu. Burayı seviyordum. Özellikle odamı ve taban katını. Ne kadar sıkılsam ya da üzgün olsam oraya gider, resim yapardım.
Bodrum katından nefret ediyordum. Hatta korkuyordum. Çok karanlık ve sessizdi. Bu yüzden oradan hep nefret ettim.
Bir kere annem oradan masa örtülerini getirmemi istedi. Korkarak aşağı indim.
Resmen sessizlikten korktum. Sanki birisi arkamdan çıkıp bana bağıracak gibi oluyordum.
Zaten o günden beri bir daha asla inmedim.

Kendi kendime konuşurken birden bahçe kapısında Edwin beliriverdi. Ödümü koparmıştı. Sessizlikten gerçekten nefret ediyordum. Bu yüzden kendi kendime konuşurdum.

Edwin bahçedeki çiçeklere bakıp yanıma doğru ilerledi. Hatta bir tane pembe gül kopardı.
Bana vermeyi düşünmüyordu umarım.
Yanıldım. Gülü bana verdi.
Elinden yavaşça alıp koltuğun ucuna koydum.

"Sağol," dedim soğuk kanlı bir şekilde.

"Rica ederim," dedi sıcakkanlı bir şekilde.

Ateş ve su oynuyorduk sanki.
Ben soğuk, o sıcak.

"Okul okuyor musun Sara," dedi birden. Başımı iki yana salladım.

"Neden peki?" dedi başını hafifçe yana eğip.

"Babam okutmuyor."

"Öyle mi?"

"Himmm."

"Peki, sen istiyor musun?"

"Bilmem," dedim ona bakarak. Gözleri simsiyahtı. Boşluk gibi. "Sadece liseye kadar okudum."

"Üniversite peki?"

"Babam...göndermiyor," dedim mırıldanarak.

"Senin hakkın okumak Sara," dedi duyul duyulmaz bir sesle. Başımı iki yana salladım.

"Hayır, benden birşey beklemiyorlar."

"Neden?"

Derin bir nefes aldım.
"Çünkü ne kadar ortaokuldayken ve lisedeyken notlarımı göstererek onlara baksam...bana boş görünüyorlardı. Birşey demiyorlar. Sadece bakıyorlar. Bir kere bile, 'aferin Sara, bunu yapacağını biliyordum, tebrik ederim.' bunları demediler."

Edwin acıyormuş gibi bana bakıyordu.
Bir süre ilimizde konuşmadık.

"Sana bunları neden anlatım bilmiyorum," dedim.

"Karşında kim olsa anlatırdın," dedi.

"Ne alaka?"

"Zaten konuşmak istiyorsun."

Anlamamıştım.
"Ne?"

"Sessizlikten korkuyorsun beli."
Şok içinde ona baktım.
"Nerden biliyorsun?"

"Tahmin ettim," dedi elleriyle oynarken.

"Nerden anladın?"

"Tahmin ettiğimi söyledim," dedi belirterek.

"Nasıl?"

"Hissetim."






Yardım (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin