8. BÖLÜM: KURUMUŞ GÜL

51 28 7
                                    

Bugün

Bayan Karol'a konuşmamdan sonra sohbet odasına geçtim.
Normalde gitmezdim ama bugün kafamı dağıtmak için gittim.

Sohbet odasına geçtiğim zaman sevimli Mario'yu gördüm. Ona böyle diyordum çünkü kendisi hep sevimli olduğunu söylerdi.

Kendisi deli değildi. Sadece eğlenmek için buraya geldiğini söylemişti. Yani ben öyle sanıyordum.
Ona neden buraya geldiğini sorduğumuz zaman, "burayı merak ediyordum. Geldim," derdi.

Bir kere ona, "sen delinin tekisin. Buraya eğlenmek için kim gelir ki?" dedim.

Bana sevimli bir şekilde bakıyordu.

"Neden olmasın ki? İlla buraya gelmek için deli mi olmak gerek?" dedi.

O zaman ona hüzünle gülümsedim.

Sevimli Mario'nun yanına geçip oturdum.

"Hoca ne zaman gelecek?" dedim ona.

Başını yana eğip dudaklarını büzdü.

"Bilmem," dedi.

Bir süre bekledikten sonra, "hâlâ eğleniyor musun?" dedim.

Sevimli Mario ellerini birleştirip bana döndü.
Saçları yine ıslaktı.

Yine banyo mu yapmıştı?

"Eskisi gibi değil," dedi.

"Peki, neden,"

"Artık kimse beni dinlemiyor."

"Kimse dinlemediği zaman, boş bir kağıda yaz," dedim.

"Kağıt beni dinler mi?"

"Hayır," dedim.

Sevimli mario anlamamış gibiydi. O anlamayınca gülümsedim. "Sen kendini dinlersin. Kağıt değil. Yazdığın zaman sanki karşında sen varmışsın gibi kendine anlatırsın," diye açıkladım.

"Anladım," dedi mutlu bir şekilde.

Hoca içeri girdiği zaman bir kaç dakika onu dinledim. İnsan psikolojisinden bahsedip durdu. Sonra bir tane yaşlı adam hocanın sözünü kesti.

"Yalnızlık tanrısı kimdir?"

Hoca adama dikkatle baktı. Sonra tatlı bir tavırla adama söyledi. Bende yaşlı adama döndüm.

"Yalnızlık tanrısı Vidar'dır. Thordan sonra en güçlü tanrılardan biri seçilmiş."

"Peki neden yalnızlık tanrısı olarak biliniyor," dedim. Herkes bana dönmüştü.
Yanlış birşey yapmışım gibi hissetim.

"Adın neydi senin?"

"Sara," dedim.

"Bir soyadın yok mu Sara?"

"Yok," dedim.

Hoca bana gözlük altından baktı.
"Neden?"

"Kendi isimim yeter," dedim. "Soyad...boş geliyor."

Hoca başını salladı.

"Geleceği ve yaptığı seçimleri öngörebilme yeteneği ile bunu başkalarına anlatması yasak olduğundan sessizleşmiş ve yalnızlık tanrısı olarak bilinmiş," diye açıkladı hoca.

Başımı salladım.

Birden bende böyleyim, dedim.

Herkes birden ellerini birleştirip alkışlamaya başladı hocayı.

****

Odama çekildim. Işıkları açmadan masama geçtim. Yine temiz bir kağıt aldım ve yazmaya başladım.

Yine yazıyorum...seni unutmamak için.

Keşke acının da bir sonu olsa. Okul gibi, yemek gibi, eğlenmek ve ağlamak gibi...
Ama acının bir sonu yok. Hep yanımda taşıyorum bu yükü.
Bir daha asla kaybolmayacak şekilde kalbime taşındı.

Bazı acılar var tatlı bir iz bırakıyor. Ama bazı acılar var sert bir iz bırakıyor.
Taşı kalbinin üstüne koymuşsun gibi.
Orada kalmaya devam ederken, yaşıyorsun.

Herzaman gözümü açtığım zaman bu acı yüreğime sancı veriyor. Bir davula vuruyor gibi. Bana hatırlatıyor.
Hafızam silinsede o acı yine kalır. Gitmez...gidemez.

Seni üzdüğüm için özür dilerim.
Kendi kalbimi söküp, sana göstersem anlar mısın beni?
Bana bakar mısın yine?
Benimle yine konuşur musun?
Benimle yine küser misin?

Küsende olur. En azından onun bir yolu var. Ama pes edersen bunun bir yolu yok.
Onun bir çıkışı var. Çıkıştan sonra tekrar geri gelme yolu yok.
Yanmış bir evden koşarak çıkışa çıkarsın.
Ama yanmış bir eve geri girip o acıyı yaşayamasın.

Ben hastane çıkışlarından çıktım.

Durdum. Kendime biraz zaman verdim. Dinledim...düşündüm...

Bu hastane gibi mi? dedim.

"Yine saçmaladın Sara."

Kalemi elime alıp yazmaya karar verdim.

Bir ilaç içirdiler. Acısı dinsin diye, boştu.
Bir serum taktılar. Acısı geçsin diye, boştu.
Bir yara bandı taktılar. Acısı daha fazla yanmasın diye, boştu.
Beni yatırdılar. Acıyı unutayım diye, yine boş geldi.
Niye kovanın altı delikken yine su koymaya çalışıyorlar?
Kafayı mı yediler?

Seni unutmak için bilki, hafıza kaybıda işe yaramıyor...

Yardım (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin