7. BÖLÜM

54 28 11
                                    

Bugün

Güneş yeni yeni gökyüzünde görülmeye başladı. Rüzgar ağaçların yapraklarını estirdi. Bulutlar gökyüzünü aşıp güneşin yanına geldiler ve ona sarıldılar.

Pencereden başımı içeri sokup perdeyi çektim.
Bahçe yine kalabalıktı. Sanırım kahvaltıdan sonra herkesi bahçeye indirmiştiler. Ben hariç.

Odamın kapısını açtım ve koridorda ilerlemeye başladım. Parmağımı duvara değdirerek ilerlemeye devam ettim.
Koridorun sonuna geldiğim zaman Bayan Karol'un odasının önüde durdum.
Kapısı kapalıydı. İçeride yoktu sanırım.

Bugün onunla rendavum vardı.

Odasının önünden geçip aşağı katta indim. Aşağıda Jude tek başına oturmuş elindeki kitapta birşeyler okuyordu. Yanına gidip oturdum. Bana bakmadı. Kitaba çok dalmış gibiydi.

"Günaydın," dedim.

"Günaydın," dedi. Başını kitaptan hâlâ kaldırmamıştı. "Nerdeydin? Yemekhanede seni görmedim."

"Aç değildim," dedim başımı kaşıyarak.
Jude, başını salladı. "Ne okuyorsun," dedim biraz sonra.

Başını kaldırıp bana baktı yorgun gözlerle. O da bu hayatan bıkmıştı beli.
"Paulo Coelho...Veronika ölmek istiyor," dedi.

"Öyle mi? Ne anlatıyor?"

"Bizim gibi delileri," dedi etrafa bakarak.

"Bizim deli olduğumuzu nerden çıkardın?" dedim sert bir şekilde.

"Deli olmasaydık, neden buraya düştük. Deliyiz ki buraya geldik...demekki buraya aittiz," dedi. Sesinde ne bir hüzün ne de bir acı vardı.

"Böyle mi düşünüyorsun?"

Başını salladı.

"Herkesin bakış açısı farklı tabii," dedi kısa bir süre sonra. "Buraya deli olduğum için geldim..." durdu ve devam etti. "...sen neden gelmiştin?"

Yine sormuştu.

"Jude, ben bunu açıklayamam," dedim kararsızlıkla.

"Neden?"

"Anla beni lütfen," dedim hüzünle. "Bunu açıklarsam bilki artık ömrüm yetmez...bunu tekrar yaşamak istemiyorum...unutmak istiyorum...ve burada kalmak, çıkmak istemiyorum."

"Burdan çıkmak istemiyor musun?"

"Evet."

"Anladım. Bende," dedi. Sonra kitaba geri döndü.

Önüme dönüp arkama yasladım.

Jude, deli değildi. O kendini bu duruma sokuyordu. Sadece üst komşusu, "Jane herzaman bağırıp duruyor. Durmasını, susmasını söylüyorum ama beni dinlemiyor. Ailesini kaybettiği günden beri böyle. Hep ağlıyor, hep bağırıp 'neden," diyor. Pek bilmiyorum ama birkaç eşyayı duvara vuruyor. Bende ve diğer komşularda rahatsız oluyoruz. Yeter artık. O delinin teki," diyordu. O olay yüzünden buraya atılmıştı. Komşusu sayesinde. Bu yüzden kendini deli zannediyordu.
Bazen odasında ağlarken görüyorum onu.
Yastığı kafasına gömüp bağırıyor. Onun için gerçekten üzülüyorum.

Acaba diyorum bazen, bende mi böyle yapsam. Belki Bana böyle yaptığı için rahatlıyor. Belki bende öyle yapsam rahatlarım.
Bazen duvara anlatıyorum ne yaşadığımı. Birşey demediği için sinirlenip duvara elimle vuruyorum. Ne bekliyordum ki. Duvarın, "gerçekten çok kötü," demesini mi. Rüyamda görsem inanmazdım.

****
Bayan karol'un odası herzamanki gibi simsiyah ve temiz değildi. İçerisi ogtenc kokuyordu. Sarımsak ve soğanın birleşmesi gibi.

Elimle kısa bir süre ağzımı kapattım.
Bayan Karol deri koltuğuna oturdu. Karşısında da ben.
Bana bakmadan eline aldığı pudrayı yüzüne sürdü. Sonra rujunu tazeledi. Yine kırmızı renk sürmüştü. Bu kadın kırmızı renge aşıktı sanırım...ha bide siyaha.
Üstüne beyaz bir bluz ve siyah kot pantolon giymişti. Saçını yukarıdan topuz yapmıştı. Bugün güzel görünüyordu.

"Makyaj yapmayı sever misin Sara?" dedi bana dönerek.

Başımı iki yana salladım.

"Pek sevmem," dedim.

"Evdeyken yapmaz mıydın?"

"Ev?" diye sordum birden. Orası benim evim miydi?

"Evet."

"Hatırlamıyorum," dedim elimi koltuğun dirseğine koyup.

"Neden peki?" Bayan Karol öne doğru eğildi.

"Orayı unuttum."

"Evini mi?"

"Evet."

"Orası senin evindi Sara. Orada yaşayan insanlar senin ailendi."

"Onlar benim ailem değil," dedim sinirle.

"Evet, onlar senin ailen!"

"Hayır...onlar benim ailem değil!" dedim ağlamaklı bir sesle. "Gitmek istiyorum," dedim bir süre sonra.

"Nereye?"

"Yalnızlık. Nereye olursa. Sessiz ve kimsenin olmayacağı."

"İlk geldiğinde bana; sessizlikten, kimsesizlikten ve karanlıktan korktuğunu söylemiştin. Hatırlıyor musun?"

Başımı salladım.

"Ne oldu da böyle değişti?"

Boğazım kurumuştu.

"Zamanla herşey değişir," dedim kısaca.

"Peki başka?"

"Yalnızlık artık benim evim, sessizlik benim derdim ve karanlık benim ailem olmuştu. Buraya geldiğim zaman," dedim sakince.

Bayan Karol ayağa kalktı. Sağ tarafta duran küçük buzdolabından küçük bir şişe meyve suyu çıkardı. Bana doğru uzattı.
Yavaşça elinden aldım.

"Sadece sana Sara."

"Neden diğerlerine değil, sadece bana?"

"Çünkü onlar deli."

"Onlar deliyse ben değil miyim? Aynı çatı altında yaşıyoruz sonuç olarak."

Bayan Karol gözlüğünü çıkartıp masaya koydu.

"Sen ayrı bir delisin Sara," dedi. Gülümsedi. "Sen kutusu açılmamış bir hazinesin...Bana hiçbirşey anlatamıyorusun."

Şişenin kapağını açıp, biraz meyve suyu içtim. Boğazıma bir rahatlama gelmişti.

"Deliyim öyle mi?"

"Evet."

"Nasıl bir deli?"

"Karanlıkta duran canavarlar gibi."
Gülmeye başladım sinirden. Bayan Karol da güldü.

"Ne alaka?"

"Karanlık olunca herşeysin, aydınlık olunca hiçbirşeysin."

İşte Bayan Karol buydu. Hiçbirşey anlamıyordum.

Yardım (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin