TATLI HEYECANLAR

24 4 2
                                    

Sabah gözlerimi telefon çalma sesiyle açmıştım. Yatağım yanındaki masaya uzandım. Gözlerimi zorlukla açtığımda arayanın Sarp olduğunu gördüm. Bu çocuk ne kadar da yüzsüzdü böyle? Onca aşağılamadan sonra da bir insan aranır mıydı?!

Ne yapmam gerektiğini bilemedim, dün geceyi hatırladım ve yeniden sinirlenip aramayı meşgule aldım. Saate baktım, saat dokuzdu. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Pijamalarımı çıkarıp rahat bir pantolon ve üstüne de havalar sıcak olduğu için crop giydim. 

Çok az makyajımı ve saçımı da yaptıktan sonra aşağıya indim. Elimde telefonum da vardı çünkü annemler bugün eve döneceklerdi ve her an arayabilirlerdi. Heyecanla karışık hislerle kendime dışarı çıkıp poğaça almaya gittim. 

Bizim sokakta beni seven ve tanıyan bir fırın vardı ve oraya gidince beni gördüğü an sarıldı. Ahmet abiyi çok seviyordum. Ben de ne istediğimi demeden bana sıcacık 2 tane kaşar peynirli poğaça koydu. Mutlulukla yüzüne bakıp teşekkür ettim. Ücretini ödeyecekken kabul etmeyip geri çevirdi. Ben inatla almasını söylerken o benden bile daha fazla inatçılıkla direniyordu. 

Fırından çıkıp eve yürürken Sevilay'ın evinin önünden geçiyordum ki balkondan ismimi söyleyip el salladı, ben de karşılık verdim. Uzun zamandır onu göremiyordum. Bir koşu dışarı çıkıp özlemle bana sarıldı. Ben de yine ona karşılık verdim. Açıkçası ben öyle çok sarılmayı seven bir insan değildim ve Sevilay da bunu bildiği için hemen benden ayrıldı. Birlikte bir süre sohbet ettik. Sonrasında ben eve gitmem gerektiğini söyleyip oradan ayrıldım. 

Birkaç dakika sonra evin bahçesinden içeri girmiştim ki Sarp'ın arabasını ve önünde de Sarp'ı gördüm. Bıkkınlıkla nefes verdim. Sabah sabah benden ne istiyordu? Anlamıyor muydu, onunla konuşmak istemiyordum! 

İstemeye istemeye yanına gittim. Beni görünce gülümsemeye başladı. Bu çocuk tam bir psikopattı! Onca şeyin üzerine gelmiş bana gülümseyebiliyordu. En sevmediğim şey de buydu. Tekrar bıkkınlıkla gözlerimi devirdim. O ise umursamayıp elleriyle kollarımdan tuttu. Tiksinerek onun ellerini üzerimden çektim. Mahalleyi inletmeyecek şekilde sinirle bağırmaya başladım:

"Sen hiçbir şey olmamış gibi beni sabah sabah arayıp bir de evime geliyorsun, üstüne üstlük bana dokunma cürretini kendinde bulabiliyorsun! Çok yazık! İstemiyorum anladın mı? Seni is-te- mi- yor- um! Beni dinlemeden o gece o kızı koluna taktığın an bendeki değerin düş- tü!"

Bunu öyle bir söylemiştim ki onun gülen yüzü bir anda soldu. Canını yakmıştım sanırım ama ben doğruları söylemiştim ve itiraf etmek gerekirse bu beni rahatlatmıştı. Bir süre ikimiz de sessiz kaldı. Sonra o derin bir nefes alıp yanıma yaklaştı. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Aramızda çok ama çok az bir mesafe kalmıştı. Sıcak nefesini dudaklarımda, oradan yanaklarımda, sonrasında kulaklarımda ve en sonunda saçlarımda hissettim. Saçlarımı derince kokladı. Ve fısıltıyla konuşmaya başladı. Bu sahneyi görenler acaba bize ne derlerdi? Umarım kimse görmemiştir.

"Öncelikle sen yanımda olmayınca deliriyorum Zeynep. Hele bana soğuk davranman benim canımı acıtıyor. Seni başkasıyla görmek, senin bir başkasını sevdiğini duymak kalbimi yakıyor. O gün çok sinirliydim ve kendimi tutamadım. Okula gittiğimde bir köşeye geçip kendimi sakinleştirmeye çalışırken yanıma Beril geldi. Bana sırnaşmaya başladı. Benim beynim ise sarhoş gibi olduğundan bir süre sonra onu engelleyemedim. Bana partiye kavalyesi olmamı söylediğinde ben de onu başımdan sağmak için kabul ettim." 

Durdu. Sertçe yutkundum. Sesim çıkmıyordu, bir şey diyemiyordum. Bütün vücudum ise titriyordu. Ama onun karşısında sertçe durmaya, ondan gözlerimi kaçırmamaya çalışıyordum. Ardından devam etti ama bu sefer daha sinirliydi. 

UNUTULMAYANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin