Bankta oturuyordu, akşam vaktiydi. Az sonra yavaş yavaş gece çökecekti. Bulutlar yavaşca kımıldıyor, güneşin ufukta batarken yaydığı turuncu ışıkla, pembe oluveriyorlardı.
Satı Ana, İsmet Baba ile buraya geldiği günleri anımsayınca içini garip bir hüzün kaplıyor, onun yokluğunu en derinden hissediyordu.
Fakat yaşadığı hüzne rağmen hayatında hiç bu kadar rahat hissetmemişti, rüzgar ona derin bir ferahlık hissi veriyor, pembe bulutlar yukarıda; sakinleştirici etkisiyle yavaşça kımıldanıyor, yanında dolaşan birkaç kedi gözlerini ağırca, açıp kapatıyorlardı.
Kuşlar da sakindi, onlar da sanki bir şeyi bekliyormuşçasına demirliklerin, ağaçların üstüne konmuş, küçük kafalarını bir o yana bir bu yana çevirip duruyorlardı. Satı Ana da etrafındakileri sessizce dinliyor; rahatlığın, keyfini çıkarıyordu.
Havada uçan baloncuklar gördü, Sarman da yanındaydı. Sarman ve uçan baloncuklar kelimeleri kafasının içinde yan yana gelince, kendini nedenini bilmediği olumsuz duygular silsilesinin içinde buldu.
Gökyüzüne bakarak biraz daha düşündü. İsmet'i kaybedeceği sabahın gecesi de beyninde aynı kelimeleri yan yana getirmişti! Sarman onu görünce kaçmış, uçan baloncuklar ise havada süzülmeye devam etmişti. O gece, yaşadığı en kötü gecelerden biri idi, o gecenin yıldızlarından da, ayından da, oğlu ile yaptığı konuşmadan da tamamı ile nefret ediyordu.
Umudun, istenilenler gerçekleşmediği zaman ne kadar saçma, hayalperest bir şeye dönüştüğünü düşünüyordu. Haftalar geçmesine rağmen kocasının acısını bir daha yüreğinde, en acı şekli ile hissetti ve gözlerinin içini yakıp kavuran gözyaşlarını tutamadı.
İlerideki denize baktı, dalgaların önünde siyah, kıvırcık saçları ile koşuşturan, elinde bir baloncuk yapma oyuncağı ile mutlu mutlu gülen kızın geldiğini gördü, kız tıpkı Sarman gibi, oradan oraya koşuşturuyor; bir yandan baloncuk yapıyor, bir yandan da yaptığı baloncukları patlatıyordu. Kuşlar onu görünce ihtişamlı kanatlarını iki yana açmışlar ve ona doğru uçmuşlardı.
Kız kuşların geldiğini anlayınca kollarını ağaç dalları gibi iki yana kocaman açtı, iki koluna da birer kuş kondu. Kızın saçları rüzgarda savruluyorken elindeki baloncuk yapma oyuncağının içinden rüzgar geçiyor ve yeni baloncuklar ortaya çıkıyordu.
Kuşlar ise, kızın etrafında neşe ile uçuyorlardı ve kız, kollarını indirince kollarının üstündeki kuşlar havalandılar. Bunları gören ama hiçbirine anlam yükeleyemeyen Satı Ana'nın aklında ise deli sorular dolaşıyordu.
Bankta oturup, kıza öylece bakakaldı. Dakikalar geçmesine rağmen, gözünü ne kızdan ayırıyor, ne de yanına gitmeyi akıl edebiliyordu, bir yandan az önce hissettiği büyük hüzün aklının bir köşesinde duruyor, bir yandan da yeni bir şeyle karşılaşmıştı ve bu merakı uyanmıştı.
Kız, oradan oraya ,kuşlar tepesinde, koşuşturuyor; uçan baloncuk yapmaya da devam ediyordu.
Satı Ana merakla bakıyordu, yanında oturan kediler de kızın yanına gitmişti ve onlar da, baloncuk patlatma peşindeydiler.
Rüzgar, efil efil esiyor, Satı Ana'nın içini hoş ediyordu. Satı Ana, merakın da verdiği bir heyecan ile yerinden kalkmaya karar verdi. Giydiği bol kıyafetler rüzgarda delice uçuşuyordu.
Kumsala gitmek için yapılan, kenarları ağaçlarla döşeli kısa yürüyüş yolundan yürüyerek kumsala geldi, yaz günü olmasına rağmen sahilde kimse yoktu; bir tek kıvırcık, siyah saçlı küçük kız ve Satı Ana vardı.
Yakından gördüğü manzara onu büyülemeye yetmişti. Kız, yanındaki kediler ve kuşlarla sanki özel bir şekilde konuşuyor ve anlaşıyordu. Baloncuklar havada gökkuşağı renklerine boyanıyor, kız etrafa tatlı gülücükler atıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...