Neredeyse hiçbir şeyin görülmediği ormanda, ağaçların üstünde kara bir kuş uçtu. Havada süzüldü, bazen kanatlarını çırptı ve uçan bir "v" harfini andırarak hızına hız kattı. Diğer kara kuşların toplandığı yere yaklaşınca bu sefer kanatlarını iki yana açtı ve bir arabanın fren yapması gibi yavaşladı, tüyleri heyecanla sallandı. Bir başka kara kuşun yanına kondu ve Satı Analar'a takip ediyormuş gibi, rahatsız ederek baktı.
Satı Analar ise bu ormanda ilk defa Sarman dışında hayvan görüyorlar ve tepelerindeki ağaçlara konmuş kuşların asıl renginin kara olduğundan şüpheleniyorlardı. Ve Sarman'ın yanına, olabilecek en karanlık yere, mağaraya gitmekte tereddüt ediyorlardı. Sarman'ın o parıldayan, mavi gözleri kayboldunca Beria söylediğini tekrarlayarak:
-Artık mağaraya gidelim, dedi.
Satı Ana;
"Olmaz!" dedi. "Olmaz. Mağaraya girmek bir kedi marifetidir. Biz girsek bir daha çıkabileceğimiz ne malum! Ya dar bir yerde sıkışırsak?"
Zehra Kadın başını ağır ağır sallayıp:
-Haklısın Satı abla, dedi.
Ama ne fayda, Beria mağaraya girip Sarman'ı takip etmeyi aklına koymuştu. Satı Ana ile Zehra Kadın ise arkalarını dönüp yeniden kuşlara baktılar ve hızlıca geriye doğru birkaç adım attılar, ellerin yanına gideceklerdi fakat o anda ağaçların dallarını yapraklarıymış gibi kaplayan kara kuşlar hep birden büyük kanatlarını iki yana açtılar ve etrafa tek, kuvvetli bir nefes vermeye benzeyen ses yayıldı.
Satı Ana ve Zehra Kadın heykel gibi donup kalmışlarken Selçuk Öğretmen arkalarından bağırdı:
-Hemen buraya gelin!
Selçuk Öğretmen, Beria'nın elinden tutmuştu ve Beria ile kara kuşlar onu ikna etmişti. Satı Ana ile Zehra Kadın, Selçuk Öğretmen'in yanına geldi:
-Mağaraya girmeyi düşünmüyorsun değil mi?
Selçuk Öğretmen "Düşünüyorum." dedi ve yalvarırcasına ekledi:
-Bu ormanda olan şeyleri anlamıyoruz, ne kadar korksak da mağaraya girmekten başka çaremiz kalmadı. Eğer her hangi bir tehlike olsaydı Sarman bizi yanına çağırmazdı. Korkmanın ziyanı yok. Biz mağaranın karanlığından daha tehlikeli şeyler atlattık!
Satı Ana maalesef sadece görebildiği veya hissedebildiği şeylerde dayanıklıydı. Karanlıktan ve bilinmeyenden uzak duruyordu.
Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği birileri olsa da karanlığa yeniden girmek istemiyordu.
Fakat Selçuk Öğretmen hep gelişiyordu, öğreniyordu. İyi bir öğretmen olmamın kuralı da bu idi, sürekli öğrenmek ve tecrübe etmek. Gelişmeyi, her zaman öğrenmeyi ve merak duymayı, kendini yenilemeyi bilen bir eğitmendi Selçuk Öğretmen. Sarman ile karşılaştığında mantıklı bir açıdan bakıp yaşadıklarının hayal olduğunu düşünürken, her şeyin bir deneyim olduğunu hatırlamış ve kendini güçlendirmişti; şimdi cesaret veren, güven veren oydu.
Verdiği cesaretin, bakışlarının güçlü bir etkisi olacaktı ki Satı Ana ve Zehra Kadın, Selçuk Öğretmen ile Beria'nın arkasından mağaranın kocaman girişinden karanlığa daldılar. Kuşlar kanatlarını hala iki yana açmış, kıpırdamadan duruyorlardı.
∆∆∆
Bir daha karanlık ama bu sefer hiç ışık kaynağı yok. Selçuk Öğretmen, Beria'nın elinden tutmuş; onların hemen yanında, önünde veya arkasında Zehra Kadın ile Satı Ana. Sarman nerede bilen yok. Sadece upuzun bir mağara koridoru ve karanlık. Yürüyorlar, bazen yavaşlıyorlar ama hep yürüyorlar. Elleriyle duvarlara dokunmuyorlar. Sadece ayaklarıyla hissediyor ve başka bir yöne hiç sapmayan dehlizde ilerliyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...