4.BÖLÜM

220 65 72
                                    

Akarsu büyük bir bilgi birikimine sahipti, şimdiden ve geçmişten çok fazla şey öğrenmişti.

Kendisine karşı çıkanları ise büyük bir kararlılık ve acımasızlıkla eziyordu; taşları, kayaları, sert toprağı incitmiyor görünümündeydi ve çok hafif, akıcı, parlak bir maddeydi. Kayalar, taşlar ise onun tam zıttı özelliklere sahipti; çok sertlerdi, hiçbir kuvvet ile kırılıp, ufalanmazlardı; parlamıyor, akmıyor, olduğu yerden ayrılmıyorlardı, kendilerini yapılarını korumaya adamışlardı.

Fakat hayat, hareket ve canlılıktan; akanlara, kendini geliştirenlere, bu şekilde de sürekli olarak kendi yapısını yenileyip, kendini geliştirenlerin, parlayanların ve kararlı olanlardan yanaydı, tüm bu özellikler herhangi bir şeyde varsa o şey kısa veya uzun vadede güçlü olandı.

Hayat bu yüzden akarsudan yanaydı, akarsu sert ve güçlü gibi görünmüyordu, kayadan da daha kararlı durmuyordu; akıp gidiyor, yeni yerler ve yeni bilgiler öğreniyordu ve bu öğrendiği bilgiler onu daha canlı, güçlü bir hale getiriyordu. Bunu her zaman yapıyor ve hiç bıkmıyordu, yoluna sürekli aynı canlılıkla, aynı kararlılıkla devam ediyordu. Bu kararlılık ve canlılık onu daha hafif ve berrak yapıyordu, hiç bir zman bir taş gibi kirli kalmıyordu.

Çoğu canlıya da hayat bahşediyordu,  aynı zamanda üstünden geçtiği sert kayaları da temizliyor, onlara da canlılık sağlıyordu.

Kayalar da güçlü ve kararlıydı fakat onlar yeni şeyler görmüyor, olduğu yerde duruyorlardı ve en önemli şeyin farkında değillerdi; üstlerinden akıp onları temizleyen, onlara canlılık veren akarsu da zamanla onları aşındırıyor, yok ediyor; böylece gelişmemiş olanları hayattan silip kendi bünyesine katıyor ve kendini daha güçlü bir hale getiriyordu.

Berraklığına ve akıcılığına bakılmamalı, en güçlü ve en kararlı olanlar; kendini sabit bir yerde tutmayanlardır ve onlara karşı çıkanlara uzun vâdede de olsa zafer kazanırlar.

Ve akarsu sürekli akarken şahit olduğu çok şey vardı; ağaçlara şahit oluyordu, hayvanlara şahit oluyordu ve bazı hayvanların ondan çekinmesine şahit oluyordu. Onun yanına gelip ondan şans bekleyerek bir iki gün yanında konaklayan insanlara da şahit oluyordu, sert taşların kendilerini nasıl da güçlü hissettiklerine şahit oluyordu.

Akarken canlılara hayat verdiğine şahit oluyor ve bunu anlıyordu.

Zehra Kadın'nın o gün onu alıp suratını yıkadığı gün de onun yaşadıklarını anlamıştı, kadın günü atlatmaya bakıyordu ve içinde derin bir hüzün vardı. Babasının öldüğünü hâlâ tam olarak kavramamış gibiydi ve babasının öldüğü günü kendisi hayal etmiş gibi hissediyordu. İnsanların aralarında birbirlerine verdikleri değerli bir şey onda yoktu, bu değerli şey yüzünden karnı hiçbir gün tam doymuyordu.

Yavruları için üzülüyordu, yavrularının sorumluluğu da üzerindeydi ve bu sorumluluk onun sırtını ağrıtmış, kamburlaştırmıştı.

Çoğu insan da böyleydi, onlar da ruhani olarak hastalanmışlardı.

Ve bu aralar ilk doğduğu zaman da hissettiği gibi, büyük bir buhrana şahit oluyordu insanların çoğunun bir hastalık yüzünden azaldığını duyumsuyordu.

Bununla beraber garip bir şekilde hava açılmış, toprak da daha temiz olmuştu.

∆∆∆

Zehra Kadın'ın müşterisi az da olsa artmıştı ve Zehra Kadın ufak bir umut ışığı görebilmişti, bu ona ilaç gibi gelmişti.

Zehra Kadın'ın Derman Irmağı' na gittikten sonra işlerinin biraz da olsa düzeldiğini duyan Satı Ana Derman Irmağı'na gitmek istiyordu fakat hastalık kapma korkusu onu eve hapsediyordu.

DOĞA ANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin