Satı Ana, biraz daha dikkatli bakınca karşıda ayakta duran adamı fark edebildi.
Adam uzun boylu, uzun kızıl sakallı, üstü başı kirli ve kısık gözlü idi; saçları fazla uzun değildi ve kızıldı. Kıyafetleri siyah mıydı yoksa kirli olduğundan dolayı mı siyah görünüyordu, ayırt edilemiyordu. Duvara yaslanmış, etrafına bakınıyor fakat üstünde gözüne avını kestirmiş bir aslanın uyanıklığını taşıyordu.
-Satı Teyze, bize burada bir şey yapamaz ama eve gitmem lazım!
Satı Ana adamın olduğu yöne bakarak:
-Bu adam kim? Ne yapacak bize, dedi.
-Satı Teyze, lütfen, beni evime götür, diye yalvardı Beria.
-Yok kızım, olmaz, polise haber verelim. Selçuk gelsin, birlikte yapalım ne yapacaksak!
-Selçuk kim?
-Oğlum. Sen korkma tamam mı? Bekle, dedi Satı Ana.Yeniden adamın olduğu yere baktıklarında adamın artık orada olmadığını fark ettiler.
Satı Ana, kuyumcu çantasından dokunmatik telefonunu çıkardı ve arama kısmını açıp, polisi tuşladı. Telefonunu kulağına götürdüğünde, kız beklenmedik hızla ayağa kalktı ve orman yoluna doğru koşmaya başladı; Satı Ana şaşırmış, bir yandan polisle ne diyeceğini bilemeden konuşuyor, bir yandan da kızı kaybetmemek için o da orman yoluna doğru koşuyordu, polisle konuştuktan sonra Selçuğu aradı ve yardım istedi.
Selçuk, annesine durmasını söyledi; kendisini tehlikeye atmasını istemiyordu ama Satı Ana orman yolunun yalnızlığında sadece yavaşlamakla yetindi ve bir anlığına duraksadı, sonra bir adım daha attı ve ormana ne kadar yakın olduğunu hesaplamaya çalıştı. Yeniden yürümeye başladı.
Araziler boylu boyunca uzanıyor ve ürpertici bir sessizlik çıt çıkarmamada kararlılığını koruyordu; ne bir hayvan ortalıkta gözüküyor ne de herhangi bir canlılık belirtisi gözlemlenebiliyordu, rüzgarın etkisiyle yabani otlar düzenli bir biçimde sallanıyor; sallanırken de tıpkı denizde olduğu gibi arazilerde dalgalar çıkarıyorlardı.
Satı Ana bu yol üzerinde yol alırken, karanlık gittikçe bastırıyor ve Satı Ana'yı bu karanlık ile birlikte bir telaşe almış gidiyordu.
Koskoca kadın, küçük bir kızın peşinden gitmiş, kendini tehlikeye atmıştı ve kızı neye benzediği belirsiz olan bir adamdan korumak istemiş fakat kız ortadan kaybolmuştu.
Aradan çokça zaman geçtiğini zannettiği sırada, arkasından kırmızı-mavi ışıkları ile beraber polis sirenini duydu. Polis arabaları ona yaklaşıyor, Satı Ana da olduğu yerde dikilmiş, onların gelmesine seviniyordu. İki araba yan yana geldi ve içinden birkaç polis ve Selçuk Öğretmen çıktı, annesine doğru yaklaşarak:
-Anne bu saatte burada, ne arıyosun? Yapma; canına kurban olduğum, dedi.
Bir polis memuru Satı Ana'ya yaklaştı:
-Bize ne olduğunu başından anlatır mısın teyze, diye sordu.
Satı Ana, Selçuğun yüzünde nasıl bir endişe ifadesi var ise aynı yüz ifadesi ile olanları anlatmaya başladı:
-Ben sahilde Beria adında, küçük bir kızla tanıştım, dedi. Kızın ailesi ormandaymış. Bugün, yine karşılaştık ve yanıma geldi. Bana sığındı. Bir adamdan korkuyordu, sonra adam ortadan kayboluverdi. Ben telefona sarıldım ama kız ormana doğru kaçtı. Ben de belki kızı görürüm, korurum diye geldim ama..
Polis, Satı Ana'nın sözünü kesti:
-Teyze belki başka bir yere sapmıştır? Emin misin orman yolunda ilerlediğine?
-Eminim, olmaz mıyım memur evladım?
-O adam kimmiş peki?
-Hiç söylemedi, hiç bilmiyorum yavrum!
-O zaman biz napalım teyze? Elinde bilgi de yok.
-Şu ormana bakmak lazım, illa ki oralarda bir yerde Beria, yazıktır!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...