Etrafa arama - kurtarma ekiplerinin kullandıkları el fenerlerinin ışıkları yayılıyordu ve bu ışıklar, belli bir mesafeye kadar aydınlatıyor; geriye kalan kısımlar ise karanlığa gömülüyorlardı.
Bu kasvetli vakitte ileriden bir tekne geldi. Açık ile kapalı mavi-siyah gökyüzünün ortasından karanlığı ile birlikte gelen tekne, esrarengiz duruyordu ve ağır sırlarını yanına almış gibiydi.
İçinde bir adam duruyor, o da siyah siuletiyle kasveti temsil ediyordu. Arama kurtarma ekibinin olduğu bota doğru yaklaşan bu tekneye, arama kurtarma ekibinin olduğu bot da hızla yaklaşıyor; bir yandan ekiptekilerin sesleri birbirlerine karışırken bir yandan da martıların kahkahaları yaklaşan teknenin kasvetini daha da artırıyordu.
Tekne sahile gelince arama - kurtarma çalışanları tekneye merakla baktılar, incelediler. Rıhtımından bir adam ile küçük bir kız indi, küçük kız önde yürüyor, arkasındaki adam da onu takip ediyordu. Bu adamın yürüyüşünden dehşete kapılmış ve hiç beklemediği, hayatın sunduğu sürpriz olaylardan herhangi birisi ile karşılaşmış olduğu anlaşılıyordu.
Engin deniz sakin olduğu halde adamın gözünde ancak bu kadar hırçın olabilirdi. Tesadüf bile denemeyecek, hiçbir noktadan beklemediği olayla karşılaşmıştı, fakat adam için işin en ilginç yanı, bu olayın senelerdir mesleğini yaptığı yerden, denizden, gelmiş olmasıydı.
Kızın ağladığı ancak gece karanlığında yaklaşınca fark edilebiliyordu. Orada çalışan başı kapalı bir kadın yaklaştı:
- Ah kuzuuumm.. Gel bakalım, dedi.
Kadının sesinde örtük bir merhamet tınısı vardı, acınacak durumdaki birisi görüldüğü zaman otomatik olarak hissedilen, o yarı sahte merhamet duygusu fakat, kızın suratı ve küçük bedeni sanki üzerinde bir dünya yük varmışçasına bükülmüş, ezilmişti ve bunu gören birisinin otomatik olarak merhamet duygusunu hissetmesi beklenmezdi.
Bu sahne kadının da yüreğine dokunacak oldu ki kadın bu sefer tümüyle, ağır bir acıma ve merhamet duygusuna kapıldı ve duygularının yarı sahteden tam gerçeğe geçmesi belki de sadece bir saniyede oldu.
Kızın çevresinde birkaç kişi daha toplanmıştı. Aranan kız bulunmuştu fakat gariptir, onunla beraber babasının katili de bulunmuştu. Kendi kendine yaptıklarını itiraf etmiş, küçük kıza fırsat bırakmamıştı. Oradakiler hayatında ilk defa böylesi bir olaya rast geldiklerinden hayret ediyor; Beria ise hastaneye, sağlık kontrolüne götürülüyordu.
O sağlık kontrolüne götürülürken adamın bilekleri kelepçelenmiş, arabada iki polisin arasına oturtulmuş vaziyette gözaltına alınmaya gidiyordu.
Sahildeki arama - kurtarma ekibi gittikten sonra yerine boş bir sessizlik çöktü ve bu sessizlik ağır bir sessizlik değildi ama çok hafif, şen şakrak, huzurlu bir sessizlikte değildi. Tıpkı uzay gibiydi; evren gibiydi, evren gibi sonsuz ve evren gibi ne olduğu belli değildi.
Ve bu boş sessizliğin, ıssızlığın içinde üzüm dalları hafifçe kıpırdanıyor, kendine özgü danslarını yapıyorlardı, çevresinde parıldayan yıldızlarla birlikte dünyaya gülümseyerek selam veren ayın ışığının altında.
∆∆∆
Bu boş sessizlik, hayatın çoğu anında olduğu gibi hakimin son kararı verdiği salondaki soğuk mahkeme duvarlarında da olurdu. Onlar da çıt çıkarmazlardı, sessiz sedasızlardı... Diğer boş sessizliklerden küçük bir farkları vardı ama, onlar soğuk terler döktüren, acımasız boş sessizliklerdi. Öyle ki, bazen en soğukkanlı suçlular bile bu duvarların donukluğu karşısında soğuyarak erirlerdi.
Özellikle suçsuzlar suçsuz oldukları halde bu donukluk karşısında çok erirlerdi fakat bazıları da vardı ki ne suçlulardı ne de suçsuzlardı. Ne bir belaya karışmışlardı ne de kanunlara boyun eğip, dikkate almışlardı. Hayatın sürpriz olaylarından en değişikleri bunlardı. Hakimlerin kafasını zorlayıp, kanunları yetersiz kılan, farklı olaylarla karşılaşıp onlara maruz kalmak zorunda kalmış insanlar.
Bu farklı, beklenmedik ve tesadüf olan ama önceden de biraz olsun tahmin edilebilen olaylar silsilesi Beria'nın babasının katiline, daha doğrusu Beria'nın amcasına da dadanmıştı.
O da miras kavgasının ulaşabileceği ama tahmin edilemeyen bir noktaya ulaşmasından sonra kendini ölümün soğuğundan korumuş, abisini ise öldürmüştü fakat şimdi mahkemenin donuklaşmış ve sessizleşmiş duvarlarının soğuğundan koruyamamıştı. Şu anda, hakimin karşısında bir ölüm sessizliği hakim idi.
Hiç kimse tek bir laf etmiyor, kımıldamıyordu, eğer kımıldarlarsa kıyafetlerinden çıkacak olan seslerden korkuyorlardı. Satı Ana, Selçuk, Beria'nın akrabaları ve amcası devlet görevlilerinin önünde sessizliklerini koruyorlardı.
Beria'nın amcası Mahmut, savunmasını yapmıştı. Kendini korumak için abisini öldürdüğünü söylemişti. Hakim onu dikkatlice dinlemiş, ne kadar doğru konuştuğunu tartmıştı. Fakat delil veya şahit gerekiyordu, ne de olsa Beria'nın babası üç yerinden bıçaklanmıştı; bunun kaza olma ihtimali düşüktü, ve bu olaya şahit olanın Beria'nın amcası Mahmut tarafından Beria olduğu ortaya atılmıştı. Şimdi küçük kız mahkeme kapısından bir görevli ile beraber içeriye giriyordu ve hakimin önüne getiriliyordu.
Kızın mavi ayakkabıları gözüktü ilk önce. Sonra çiçekli böcekli elbisesi, kıvırcık ve uzun saçları ile Beria göründü yarı açık kapıdan. Kız içeri girdikten sonra kapı biraz daha açıldı ve içeriye bir görevli girdi.
Görevli kadın kıza doğru eğildi ve kulağına bir şeyler fısıldadı; kızı sakinleştirici şeyler söylediği belliydi. Beria, bu sakinleştirici sözlere kulak asmamış olacak ki, yüzü buruştu; ağlamak istiyordu.
Konuşmuyordu; sadece, susuyordu.
∆∆∆
Saçları ağarmış, bununla birlikte yer çekime karşı koyamayıp aşağıya sarkmış suratı ile kıza doğru eğilen hakim:
-Merhaba küçük kız, sana çok uzatmadan birkaç şey soracağım. Olur mu? dedi.
Beria susuyordu.
-Baban ile bu adam mı kavga etmişti?
-Evet.
-Peki, dedi yaşlı hakim sakin bir eda ile. Baban mı çok saldırgandı yoksa bu adam mı?Beria yine susuyordu. Satı Ana'nın ve Selçuğun göz bebekleri kocaman, kızın ne diyeceğini merakla bekliyorlardı, Beria'nın akrabaları ise sokaktan geçerken mahkeme salonuna öylesine uğramış gibi davranıyorlardı.
Hakim tekrarladı:
-Hangisi? dedi yine sakin bir edayla. Hangisi daha çok saldırdı?
Kız yutkundu. Görevli kadın yine eğilip kıza yavaşça bir şeyler söyledi. Kız ağzını açtı, tam bir şeyler söyleyecekti ki, nedendir bilinmez; dudakları titremeye başladı.
Aniden bağırarak:
-Babamı o öldürdü!
Hıçkırmaya başlamıştı burada; ağlıyordu;
"İkisi de çok saldırgandı!" diye bağırdı tüm kuvvetiyle mahkeme salonunda.
"İkisi de çok saldırgandı!"
Beria'nın akrabaları bile yerlerinden oynamaya başlamışlardı. Kıyafetlerin sesleri çok güçlüydü ve bu sesler Beria'nın güçlü kuvvetli çıkan sesinin yankısına karışıyorlardı.
∆∆∆
12.BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...