Bomboş, uçsuz bucaksız bir arazi ve karanlık, dipsiz bir karanlık... Ayın bulutların kenarından akıp yeryüzüne aktığı, nerede olduğu bilinmeyen yabani otlar tarafından emildiği, yok edildiği karanlık. Ne bir cırcır böceği sesi var ne de bir canlılık belirtisi. Ay akıyor, emiliyor ve yok oluyor. Tepede sadece ışık yönünden hiçbir fayda sağlamayan yıldızlar kalıyor. Ay yok olmaya devam ediyor. Her zaman gülümseyen, yeryüzünü selamlayan nurlu yüzü gökte gözükmez oluyor.
Hiç bir canlılık belirtisi yok ama yabani otlar ezilmiş ve uzunca bir yol ortaya çıkmış. Yabani otlar denizin dalgaları gibi dalgalanıyorlar. Binlerce dalga birbirine karışıyor ve bazen daha kuvvetli dalgalar oluşuyor, bazen de kuvvetli ve büyük dalgaları bozan başka dalgalar ortaya doğuyor.
Bu cansızlığın içinde birdenbire ışığı yanıp sönen bir ateşböceği beliriyor. Bu ateş böceği uçuyor ve ezilmiş yabani otlar boyunca ilerliyor. Uçuyor, ilerliyor ve uzun bir mesafe kat ediyor. En son bir ormana geliyor. Ormanın içi onun gibi mavi, turuncu, yeşil, beyaz ve daha pek çok renkte ışık saçan ateş böcekleriyle dolu. Bir otun üstüne konuyor ve yanıp sönen ışıgını yaymaya devam ediyor.
Önündeki kayalıklar ağaçların boyunu aşıyor ve bu kayalıkların ilerisindeki ağaçların ortasındaki orman yolunda yürüyen Satı Ana, Selçuk Öğretmen, Zehra Kadın ve Beria soğuktan tir tir titriyordu. Selçuk Öğretmen:
-Biz niye kaçtık ki buraya kadar? diye söyleniyordu.
Satı Ana, Beria'ya:
-Artık ilerlememize gerek yok değil mi? diye sordu.
Beria:
-Yok, dedi.
Ama geri dönmüyorlardı, dönemiyorlardı. Ormanın karışıklığından ziyade her yerin birbirine benzemesi hepsinin kafasını karıştırmıştı.
-Acaba çok mu uzaklaştık? dedi tedirginlikle Zehra Kadın.
Satı Ana:
-Evet, bu yüzden bir an önce geri dönmeliyiz! dedi. Bir an önce!
Beria Satı Ana'nın lafını böldü:
-Hayır, dönemeyiz!
-Niye kızım, niye dönemeyiz?Selçuk Öğretmen, Beria'ya hayvanların neden onu çok sevdiğini sorduğunda Beria nasıl cevap verememiş ise, bu soruya da cevap veremedi.
Bir Eylül gecesiydi, hava soğuktu ve nefesleri dahi soğumaya başlamıştı, yardım isteyemiyorlardı çünkü telefonları çekmiyordu. Zehra Kadın hiç konuşamıyor, Satı Ana endişeli duruyor, Selçuk Öğretmen ise umutlu olmaya çalışıyordu. Evlerinden, dinlenme tesisinden çok uzaktaydılar ve gecenin bilmedikleri bir saatinde, bilmedikleri bir ormanın derinliklerindeydiler. Dinlenme tesisinden geldikleri için aç değillerdi ama yol boyunca hep konuştukları için Zehra Kadın'ın ve Satı Ana'nın oldukça uykusu vardı. Üstlerinde doğru düzgün bir şey olmadığından çok üşüyorlardı ve vahşi bir hayvan ile karşılaşma korkusu vücut ısılarını daha da düşürüyordu, tir tir titriyorlar; geri dönüş yolunu bulmaya çalışıyorlardı.
İyice telaşa kapılmaya başladıkları anda:
-Bu ormandan bize zarar gelmez, dedi Beria.
-Sen nereden biliyorsun Beria, dedi Selçuk Öğretmen.-Biz aslında çok bir yol koşmadık, diye cevapladı Beria. Dinlenme tesisine elbet varırız. Ve korkmanıza gerek yok. Bu orman, çok sessiz; benim büyüdüğüm ormana hiç benzemiyor, hiç hayvan sesi yok.
-Sen böyle şeylere kafanı yorma, dedi Satı Ana ve Beria'nın başını okşadı.Zehra Kadın varla yok arasındaydı. Onların yanında yürüyor ama çıtı çıkmıyordu; gözleri kocaman, göz bebekleri ise nokta kadardı.
Ağaçların bile sesi yoktu, hiçbir şeyin sesi yoktu. Ağaçların siyah dalları karanlık gökyüzüne uzanıyor, çok uzak yerlere ulaşmış gibi duruyor ve hiç ses çıkarmıyorlardı. Sessizliğin içindeki soğuk ise, rüzgar ile gelmiyordu, ormanın kendisi soğuktu. Toprağın altından büyük bir soğuk dalga geliyor, tüm canlılığı yok ediyordu. Satı Ana ve Zehra Kadın'ın gittikçe uykuları geliyor, onların başını döndürüyordu. Başlarının dönmesi soğuk ve karanlık ile birlikte içgüdüsel bir korku ile yağuruluyor ve tüm enerjilerini sömürüyordu. Bu böyle sürüp giderken, belki de dinlenme tesisi ile ormanın arasındaki mesafeden çok daha uzun bir mesafe kat ettiler ancak henüz ne dinlenme tesisine ulaşabilmişlerdi ne de ormandan çıkabilmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...