Birkaç kişi, bir küçük kızın başında, onu ayıltmaya çalışıyorlardı. Bu küçük kız Beria idi.
Başında görevli olan kadın, Satı Ana, Selçuk ve birkaç devlet memuru vardı. Akrabaları mahkeme salonundan yeni çıkıyorlar, kıza uzaktan bakıyorlardı. Kız, ayıltıldıktan sonra masmavi gözleriyle etrafına bakınmaya çalıştı. Bulanık görüyordu. Hiç ağlayacakmış gibi bir hali yoktu ama gözleri etrafta yavaşça dolanırken elinde kuyumcu çantasıyla ayakta duran kadına ve anasının arkasında, uzun boyuyla, koyu siyah düz saçlarıyla ona gözlüklerinin arkasından bakan adama ilişince ona acınıldığı veya acınılmasa bile ortada dostluktan doğan bir merhamet duygusu, babasının acısı veya daha farklı bir ortamda yalnız ve çaresiz olma duygusuna kapıldı, masmavi gözlerinin içi yaşla doldu; yüzü buruştu.
Tam ağlamasını engellemesini başarmıştı ki bir kadın;
"Ah, canım.."dedi ve Beria'nın büyük, mavi gözlerinden gözyaşları patır patır dökülmeye başladı. O, zaten üzgündü ve üzerindeki "acınılmış varlık olma" hissi onu derin bir hüzne boğmuştu. Gözleri ağlamak için ondan izin almıyorlardı. Acısı dinene kadar, ağlamak zorundaydı.
Ağlamak gözlerini acıtıyordu. Ağlamak istiyordu, ama bu sefer de gözleri daha fazla acıyordu. Gözlerinin daha fazla yanmaması için, daha fazla ağlamamak için gözlerini kaparken iki yanında buruşmuş iki el hissetti. Buruşmuş iki el. Örgü yeleği hissetti. Ve bir sıcaklık... Güvenilir bir beden hissetti, kendinden daha büyük ve güvenilir bir beden... Örgü yeleği daha iyi hissediyordu. Sıcak bedene kafasını dayadı, o kolların ve ellerin onu sarıp sarmalasına, korumasına izin verdi. Ağlaması geçiyordu, gözlerinin acısı hafifliyordu.
Öteki yanında da birisinin olduğunu hissetti. Bu da güvenebileceği birisiydi. Bu kişi de yavaşça, saçlarını okşadı. Okşarken ensesine soğuk birşey değdi. Bu soğuklukla irkildi, kendini yeniden acınası, zavallı halinde buldu. Yeniden ağlamaya başladı, ama bir farkla; bu sefer yavaş ağlıyordu ve kalp atışlarının daha sakin olduğunu hissediyordu, gözleri acımıyordu..
Çocuk psikoloğu kadın yavaşça ayırdı onları, Beria'yı yetimhaneye götürmek üzere.
Küçük kız hiç ses çıkarmıyordu. Kadının elini tuttu ve koridorda yürümeye başladı. Beria'nın akrabaları hâlâ ayakta dikilmiş, öylece bakıyorlardı. Beria, yavaşça giderken Selçuk Öğretmen'in sesini duydu;
"Bir şeyi unuttun!"
Minik kız, dönüp arkasına baktı. Selçuk Ögretmen'in elinde baloncuk yapma oyuncağı duruyordu.
∆∆∆
-Zavallı, babasını öldürenin amcası olduğunu bilmiyormuş,dedi Selçuk Öğretmen suratında hüzünlü bir ifade ile.
-Nasıl söylememiş babası kızcağıza? Amcasını hiç mi tanımıyormuş? dedi Satı Ana.
-Hiç.Selçuk dışarıya baktı.
-Hem de hiç, dedi. Akrabaları da çok soğuk, ailecek öyleler. O adamın amcası olduğunu öğrendiğinde ağlayamadı bile.
-Kıza yazık.
-Ana?Satı Ana "Ne var?" bakışını attı ve Selçuk Öğretmen gözleriyle Satı Ana'ya sormak istediği şeyi sordu.
Satı Ana hiç cevap vermedi. İstiyordu, ama yaşlandığını düşünüyordu ve devamını o da getiremiyordu.
"Ne kadar çok şey yaşadım o kızla tanışalı" diye düşündü. "Ne kadar çok şey..."
Mutfaktalardı ve akşam saatlerindeydiler. İlk başta herifinin oturduğu yere baktı. Hep orada otururdu... Sonra masaya baktı, tabağın içinde kurabiye vardı. İçerisi karanlık olmaya başlamış, güneş dışarıda turunculaşmıştı. Ağaçların dalları yine acelesiz sallanıyor, kuşlar ötüyor ve Sarman, çardaktaki uykusundan yeni uyanmış, geriniyordu; ne kadar çok şey yaşasa da yaşasın, hayat devam ediyordu..
∆∆∆
14.BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞA ANA
Fantasy"Ben dinler, yazarım..." serisinin birinci hikayesi. Zehra Kadın ise yalnız başına yerin altında koşmuştu ve güvenebileceği tek varlık kendisi olmuştu. Henüz yalnızken yaşadığı korkunun etkisinden yeni çıkmıştı ve bu yüzden yanında güvenebileceği bi...