19.BÖLÜM

90 17 56
                                    

-Ortamı falan nasıl peki, dedi Kader.
-Ortamı da iyi, diye karşılık verdi Zehra Kadın.
-Olsun olsun, iyi olsun.
-İnsanı hiç zorlamıyorlar, çok rahat bir yer, dedi Zehra Kadın. Çalışanlarını rahat çalıştırarak daha iyi işler çıkarıyorlarmış. Benim çalıştığım yerde de hep üniversite mezunu gençler var. Hepside pırlanta gibi çocuklar.

Yemeklerini yedikten sonra çay içtiler ve çay içtikten sonra yatmadan önce yeniden toplanıp kahve içtiler. Haziranın gece esintisi pencereden içeriye perdeyi sallayarak giriyor, tenlerini okşuyordu. Sokak lambasının altında kelebekler hararetle uçuyor, yerde kocaman gölgeler yaratıyorlardı. Bu gölgelerde çocuklar maç yapıyor, çılgınca bağırıyorlardı. Onların arasından bisiklet süren bir genç süratle geçiyor, kapının önünde oturan kadınlar kendi aralarında kaynatıyorlardı.

Hepsinin gürültüsü birbirine karışıyor ve sokakta sokağa ait bir ezgi oluşuyordu. Bu ezgi uzaktan bakınca hoş durabiliyorken, uyumak isteyince hiç de kulak tırmalamak istemezmiş gibi durmuyordu. Neyse ki Zehra Kadın'ın odası arka sokağa bakıyor idi ve arka sokakta, ön sokağın aksine ve resmen ona meydan okurcasına ölüm sessizliği hüküm sürüyordu. Zehra Kadın, bu sessizlikten faydalanarak telefonundan müzik açtı ve eline kalın bir kitap alarak okumaya başladı.

Gözleri satırlarda dolaştıkça uykusu geliyordu ve uykusu geldikçe her insanda olduğu gibi gün içinde yaşadıkları bir bir, hafızasından silik silik geçiyordu. O bunun farkında değildi ama beyni yaşadıklarını sindiriyor, yeni bilgiler almak için kendini yeniliyordu. Sindirdiği bilgilerin arasında, gariptir, dün yaşadığı bir olay da vardı. Zehra Kadın sandalyeye oturmuş, karşısında ona heyecanla bir şeyler anlatan gençlere bakıyor, onları dinliyordu.

İş bitmişti ama iş saatleri fazla olmadığı için isteyenler beraber oturmuş sohbet ediyorlardı. Sandalyeleri çember oluşturacak şekilde yerleştirmişlerdi. Ortalarında ise masa veya benzeri bir şey yoktu. Güneş turuncu ile sarının tonları arasına bürünmüş ışığını büyük camlardan içeriye yolluyordu ve sırtı cama dönük olanların suratı gölgede kalıyordu. Zehra Kadın'ın suratı gölgede kalanlardandı.

Üniversite mezunu gençler, Zehra Kadın'a dert yakınıyorlardı. Binbir uğraşla bulabildikleri bu iş, eninde sonunda bitecekti ve oyunun güncelleneceği zamanlarda yapılması gereken yeni tasarımlar için çoğunun orada kalmasına gerek kalmayacağını anlatıyor, tartışıyorlardı. Zehra Kadın ise tartışmanın, şikayet etmenin yersiz olduğunun bilincinde, aklı başındaydı. Bunun yerine o her zaman çözüm bulmak için çabalamış, eğer bulamadıysa daha çok uğraşmış ve sonuç olarak amacına ulaşmıştı. Sorunları çözmede çoğu zaman temel olarak kendisi rol oynasa da kimi zaman başkalarının yardımı da ona büyük çözümleri bulmak olarak geri dönebiliyordu. Buna en yerinde örneği vermek gerekseydi, Kısmet Teyze'nin ona Derman Irmağı'na gitmesini söylemesi olurdu.

Eğer Derman Irmağı'na gitmemiş olsaydı Ankara'ya taşınamamış olacak, oradaki gençlerle şu anda aklından geçen sohbetleri edemeyecekti.

Aklından geçen bu düşünceleri sabah bilinçaltına kazınmış halde unutacağı sırada gözlerini açmasına sebebiyet veren uğultuya benzer bir ses, buraya geldiğinden beri geceleri fazla sesin çıkmadığı ıssız sokaktan yardım istercesine yükseldi. Az önce okuduğu kitap yanındaki masanın üstünde duruyordu ve onun yanında bir masa lambası vardı. Gözlerini açtı ve gözünün daha iyi görmesi için masa lambasının ışığını açtı. Yatağı pencerenin yanındaydı, üstüne pikesini sarınıp camı açtı. Perdeyi kaldırdı ve merakla dışarı baktı.

Bir çocuk çığlık atıyor, acı çekiyordu. Ama sokakta kimse yoktu. Zehra Kadın'ın komşuları da ne olduğunu görmek için cama çıkmış fakat Zehra Kadın gibi hiç bir şey görememişti. Üstelik, ortalıkta çocuğa dair hiçbir iz yoktu. Zehra Kadın gece serinliğinde üşümüş ve tüyleri hayretten diken diken olmuştu.

DOĞA ANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin