Bak bana, gör kendini
Böyledir bu can dili.Bir ok gibi gözleri gözlerimi bulduğu andan itibaren anladım bunu, ben ne yaparsam yapayım, nereye gidersem gideyim benim gönlüm, hislerim o kara harelere mahkum kalacak, müebbet yiyecekti.
O, buradaydı.
Hislerim küçümseyeceğim kadar küçük değil, heves hiç değildi. Hiç anlamadım ne zaman bu kadar kapıldığımı. Hayattı. Garipti. Bir göz göze geliş, sizin gecenizi gündüzünüzü çalabilirdi. Bir bakmışsınız, her gece o yastığa harelerinizden akıttığınız birkaç damlanın sebebini kimseye açıklayamaz, içinize atardınız. Bir fotoğrafa bakmadan uyuyamaz, sırf o adam yüzünden söylediğiniz yalanlarla gündüzü edemezdiniz.
Keşke diyorum, keşke seni unutacak gücüm olsaydı.
Olsaydı da, gözlerin gözlerime tutulduğu an yine ilk gün ki gibi hissetmeseydim. Keşke bu kadar yaralamasan beni, keşke bu kadar soğuk bakmayıp yaramı kanatmasan.
Çaresi yoktu.
Yutkunarak ona baktığımda, burnum sızladı. Bedenim tir tir titriyor, kalbim sesini dışarı çıkaracak kadar sert atıyordu. Buna eşlik eden dolu harelerim ve sırtımda hissettiğim o ter damlası olmuştu.
Öyle soğuk öyle buz gibi bakıyordu ki bana, karşısında onu çok iyi tanıyan yabancıdan ibaret olduğumu bir tek ben biliyordum.
Kara hareleri yeşillerimi öylece izlerken kaşları çatıldığında kalbim sıkışmaya başlamıştı. Sıcak nefesi saçlarıma vuruyor, beni mahvediyordu. Öyle çaresiz, öyle boşlukta hissediyordum ki kollarım sızlıyordu ona sarılmak için.
Özlemim o kadar ağır basıyordu ki, deli gibi hıçkırarak ağlamak istiyordum boynunda, sahi kaç kişi o boyuna sarılıp uyumuştu?
Buz gibi olan kara harelerini hiç bir mimik dahi oynatmadan, sert olan yüz hatları ile birlikte benden çekip önüne döndüğünde göğsümden bir şey koparılıyormuş gibi hissettim. Öyle umudumu kırıyordu ki bilmeden, öyle yakıyordu ki canımı daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum.
Tanımamıştı.
Başımı önüme eğdim, ağlayacaktım kendimi biliyordum. Sırası değil, sırası değildi. Ama artık sabrım da yoktu. O böyle umutlarımı kırmaya devam ettikçe, bağırıp çağırmak istiyordum yapamıyordum da hakkım yoktu ki.
Kocaman iri bedeni önümde durduğunda annemleri göremiyor öyle kalıplı bedenini saran siyah tişörtü, siyah pantolonuyla hıçkırarak özlemle ağlayan Nesrin teyze ve Gülizar'a bakıyordu.
Tam önümdeydi aramızda bir adım bile yoktu. Tam şimdi burada kollarımı beline dolasam, sımsıkı sarılıp ağlasam kokusunu soluyup uyuyakalsam, öyle çok ihtiyacım vardı ki...
Belki bir gün yapardım. Belki hep sarılırdım ona, belki göğsünde uyurdum, belki ben de hep kokusunu solurdum.
Belki severdi beni, artık bana soğuk soğuk, yabancıymışım gibi bakmazdı.
Belki.
Gülizar kollarını sımsıkı Savaş'a doladığında ağlayarak başını onun göğsüne yasladı. Yutkunarak Savaş'ın sırtına baktığımda bedeninin kasıldığını hissettiğim an, hıçkırarak kollarını sıkılaştırdı Gülizar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRAN
General Fictionİkimizinde göğsü az önceki tartışmadan dolayı hızla inip kalkarken bir adım attı bana doğru. Tırnaklarımı avuç içime bastırdığım an alnını alnıma yasladığında dayanamadım, ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında o kadar çok sıkmıştım ki kendimi acı her yer...