Yâr bana düşmanım ol gel.
Koltuktan nasıl ayağa kalktım bilmiyorum, tek bildiğim bedenimin hiçbir zaman onun için böyle bir etkinin altına girmediğiydi. Elimde bir telefon. Bildirim panelinde bir mesaj. Tekrar okudum mesajını. Tekrar ve tekrar. Kapıyı aç.
Mesajına bile bakmadan hızla odadan çıktığımda koridorda sola dönmüş ve o kapıyı görüş açıma almıştım. Kurumuş dudaklarımı ıslatarak kapının önünde durduğumda son kez telefona baktım emin olmak adına. Gerçekten atmıştı. Gerçekti değil mi? Şu an önünde durduğum kapının arkasındaydı.
Gözlerimi hızlanan nefeslerimle telefondan çektiğimde parmak uçlarımda yükselip göz hizama kapının gözünü aldım. Tek gözümü kıstığımda onu görmem bir oldu. Elimle kapıya tutunduğumda heyecan, endişe, tedirginlik... Adı her neyseydi. Alt bilinçsizle ısırdığımda kapıyı tutuşum sıklaştı.
Tam kapının önündeydi. Ancak o kadar uzundu ki ve kapının tam bir adım arkasında olduğu için sadece askeri tişörtün sımsıkı sardığı kalıplı göğsü görüş açımdaydı. Kapı bahane, vücut şahaneydi. Hay maşallahtı.
Sabır dolu bir nefes verdiğini işittiğimde gözlerim göğsüne öyle bir dalmıştı ki sesi kulaklarıma aniden dolduğu an neye uğradığımı şaşırdım.
"Kapıyı açıpta izleyebilirsin," dediğinde gözlerim kocaman oldu. Ayaklarımı hızla yere bastığımda yutkunamadım bile. Sesi öylesine muzip dolu bir ifade ile çıkmıştı ki keşke diyorum keşke yer yarılsaydı ve ben oradan bir daha çıkmasaydım.
"Açmıyorsan..." dedi devam ederek, sesi az öncekine nazaran mırıltı hâlindeydi. Göğsüm hızla inip kalkarken dudaklarından çıkan o ses tonu karnımda bir hareketlilik hissettirdi. "O kapıyı kendi yöntemlerimle ben açar bu bedeni sana ben doya doya izletirim," dediğinde kapıya doğru bir adım attığını duyulan o sesten anlamıştım.
Tükürüğüm boğazımdan geçmedi. Ellerimi hızla sıcaktan ve utançtan kıpkırmızı olmuş yanağıma yasladığımda elime değen ısıyla ne kadar kızardığımı anlamamda uzun sürmemişti. Al işte. Gel de aç kapıyı.
Tek sorun utanman mı sence? Kendi yöntemlerimle izletirim bedenimi dedi Bahar. Nasıl izletecekmiş sana? Hem de doya doya. Vay dünya vay. Tişörtle mi izletecek? Tişörtsüz mü? Nerede izletecek? Desene sözde kalmasın az icraat diye.
Elimle yüzümü ovuşturduğumda diğer elim kapının koluna gitti. Çünkü az daha beklersem kendi yöntemleri ile nasıl açacağını az çok tahmin edebiliyordum.
Kapının kolunu avucumla sardığımda aşağı indirip kapıyı açtım. Gözlerim direkt kara gözleri ile buluştuğunda öyle utanıyordum ki yüzüne bile bakacak hâlim yoktu. Göğsümde volkanlar patlıyordu sanki.
Kara gözleri yeşillerimden kopup yüzümü turladığında yutkunarak ona baktım. Öfke vardı gözlerinde. Tanıdıktı. Zaten bana hep öfke dolu gözlerle baktığı için neden bilmiyorum eskisi gibi içimde bir burkulma hissetmedim. İnsan alışıyordu. Çünkü ben ona hep kırgındım.
"Neden geldin?" dedim onun konuşmayacağımı anladığımda. Öylece gözlerinde öfke hakimden yüzüme bakıyordu.
"Eve geç," dedi dediğimi bile umursamadan başıyla karşı daireyi işaret ettiğinde. Kaşları çatık, yüz ifadesi ise sertti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRAN
General Fictionİkimizinde göğsü az önceki tartışmadan dolayı hızla inip kalkarken bir adım attı bana doğru. Tırnaklarımı avuç içime bastırdığım an alnını alnıma yasladığında dayanamadım, ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında o kadar çok sıkmıştım ki kendimi acı her yer...