Bana bir kere gülen olmadın.
"Saat üç yönünde komutanım!" diye bir ses yükseldiğinde ona eşlik eden havada patlayan silah sesleriydi. Ben ise...Beter hâldeydim. Hâlâ o duvarın dibinde ellerim kulaklarıma kapanmış gözlerimden yaşlar durmadan akıyordu. Durduramıyordum.
Savaş önümde aramızda bir adımlık bile mesafe yokken beni siper etmiş, elindeki silahı durmadan ateşliyordu. Bu kadar yakınımdan ateşlendiği için kulağım durmadan çınlıyordu. Kalabalıklardı. Öyle korkuyordum ki bir şey olacak diye korku ve stresten başım dönüyor midem bulanıyordu. Ellerim hâlâ kulaklarımda, ağlamam şiddetlendiğinde sağ taraftan ayak sesi duydum. Başım hızla oraya döndüğünde ayak sesine sahip olan terörist tam namluyu bize çeviriyordu ki kafasına hızla mermi yemesiyle etkisiz hâle getirilmişti. Kara bulaşan kanı ve yerde olan et parçalarını görmemle midemin çalkalandığını ağzıma gelen safra tadıyla anladım.
Gözüm karardığında, başımı hızla önüme çevirdim. Göğsüm hızla inip kalkıyor, gözlerimi kapatıp derin nefesler almayı deniyordum ama olmuyordu. Nefesim düzene girmiyor, kalbim hiç olmadığı kadar korkuyla göğsüme vuruyordu.
"Temiz komutanım!" diye bir ses yükseldiğinde etraftaki mermi sesleri Savaş'ın son mermisi ile susmuş daha demin kıyamet olan yer şimdi sessizliğe bürünmüştü.
Başım hâlâ önüme eğik, ellerim hâlâ kulaklarımdaydı. Önümdeki beden, silahını hızla beline yerleştirdiğinde bakışlarını üzerimde hissettim. Onunda göğsü aynı benim gibi hızla inip kalkıyordu.
"APTAL MISIN SEN?!" diye kükrediğinde yerimde irkildim. "BİR OPERASYON ORTASINDA OLDUĞUNU, TERÖR BÖLGESİNDE YAŞAMANA RAĞMEN BU SAATTE DIŞARIDA OLMANIN NE KADAR TEHLİKELİ OLDUĞUNU BİLEMEYECEK KADAR APTAL MISIN SEN?!" tekrar bağırdığında sesi tüm lojmanda yankılanmış, tekrar kulaklarıma dolmuştu.
Ağzımdan bir hıçkırık kaçacağını hissettiğimde, derin bir nefes aldım kendimi toparlamak adına. Başımı kaldırıp bana öfkeli bakan kara harelere çevirdim gözlerimi. Alnındaki damar belirginleşmişti. "Bilmiyordum," dedim ancak kendimi duyduğumdan bile emin değildim. Sesim kesik kesik çıkıyordu ağladığımdan.
"Ne işin var bu saatte dışarıda?" dediğinde az öncekine nazaran daha alçaktı sesi ama öylesine soğuk öylesine sert öylesine kırıcıydı ki bağırdığında bu kadar parçalamamıştı beni.
"Komutanı-" dediğinde Akif Selim, Savaş sözünü kesmişti. Titrek bakışlarımı Akif Selim'e çevirdiğimde onun tek olmadığını yanında birilerinin daha olduğunu gördüm.
"Cevap ver!" dediğinde sesi sabırsızdı. Buğulu bakışlarımı Akif Selim'den çekmiş, öfkeli gözlere çevirmiştim. Dişlerini sıktığı çene hatlarından belliydi. Göğsü öfke ile inip kalkarken sanki üç yılımı heba ettiğim adam bu değildi.
Tırnaklarımı avuç içlerime geçirdiğimde, kurumuş dudaklarımı araladım kıracağını bile bile. "Okuldan çıktım," dediğimde sesim titredi, soru sormasın istedim. Bana böyle bakmasın, sesi böyle çıkmasın istedim.
"YALAN SÖYLEME!" tutamadım kendimi ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında tüm bedenim titredi. Gözüm karardığında derin bir nefes aldım gözlerimden yaşlar hızla akarken. İyi değildim. "Sakın yalan söyleme, hiçbir okuldan bu saatte çıkılmaz, ne halt ediyordun bu saatte dışarıda!" dedi gözlerimin içine baka baka. Öfkeden gözü hiçbir şeyi görmüyordu.
"Komutanım doğru söylüyor," dediğinde Akif Selim, Savaş gözlerini benden çekip ona çevirdi. Ancak ben Akif Selim'e bakmadım. Yaşlı gözlerim çehresindeydi. Başımın döndüğünü hissettiğimde bir elimle arkamdaki duvara tutundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRAN
General Fictionİkimizinde göğsü az önceki tartışmadan dolayı hızla inip kalkarken bir adım attı bana doğru. Tırnaklarımı avuç içime bastırdığım an alnını alnıma yasladığında dayanamadım, ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında o kadar çok sıkmıştım ki kendimi acı her yer...