Günler günleri kovalıyor ben ne yapacağıma bir türlü karar veremiyordum.
Agah'la olan görüşmelerimiz üçü bulduğu için artık bir neticeye vardırmak istiyorlardı. Üç buluşma dediysem de bunların hepsi gözetim altında kısa süreli sohbetlerden ibaretti.
Şimdi yalan yok Agah hoş biriydi. Kibardı, yakışıklıydı, hoş sohbetli ve bir bakıma romantikti. Yine de bütün bunlar 100 yıl geçmişe gelmiş olduğum ve daha bu eve bile zar zor alıştığım gerçeğini değiştirmiyordu.
Önceki hayatımda bıraktığım anlamlı hiç bir şey yoktu. Dünyam başıma yıkılmışken bambaşka bir dünyanın içinde bulmuştum kendimi.
Henüz birkaç ay olmuştu, üstelik içimde bir şeyler bu konakla bağ kurabilmişti. Her şeyi bırakıp gidecek olmayı sindiremiyordum.Ya daha iyi bir şansım olmazsa ya Agah'ı reddetmek mutlu olma ihtimalimi reddetmekse. Bütün bunlar aklımdan çıkmıyordu.
Ben yine düşüncelerimde boğulmuşken Hatice'nin sesiyle irkildım.
Tiz bir sesle bağırarak beni kahvaltıya çağırıyordu.
Kendime çekidüzen verdikten sonra aşağıya indim.
Kahvaltıya başlar başlamaz Keriman Hala söze girdi.
"Yeğenim Mithat'tan beklediğim mektup geldi. O da bu izdivacı onaylıyor. Artık bu işi nihayete erdirmenin zamanı geldi. "
Şaşkınlıktan elimdeki çatalı tabağa düşürmüştüm.
Herkesin bakışlarını üstümde hissederek "Ne düşünüyorsun Haminnem" Dedim."Bence akşam gelip istesinler bu işi hemen bitirelim.Hayırlı iş uzatılmaz."
Neden bilmiyorum Orhan'ın yüzüne baktım. İstifini bozmadan yemeğe devam ediyordu.
Boğazında kalasıca.Kalan herkes bir cevap vermemi umarak yüzüme bakmaya devam ederken derin bir nefes aldım.
"Siz nasıl uygun gördüyseniz haminnem. "
Kendime inanamıyordum ama başka çarem yoktu. Belli ki artık yolum bu şekilde ilerleyecekti. Agah'la evlenecektim kendi evim kendi hayatım olacaktı. Agah kötü bir seçenek değildi hatta oldukça iyi bir tercih olacaktı benim için. Yine de içim huzursuzdu işte.
Günün kalanı koşturmacayla geçmiş evde herkes yangın var gibi bir sağa bir sola koşturmuştu.
Kendimi giyinmiş süslenmiş görücülerin gelmesini beklerken bulmuştum. Sanki zamanın akışında savruluyorum gibiydi.
Salonda oturmuş kapının çalmasını bekliyorduk.
Lütfiye halanın söylediği şu cümleyi duyana kadar kendimde değildim.
"Orhan kızı tek seferde mi verecek hala? "
Kim verecek kim verecek!?"Beni Orhan mı ayy Orhan abim mi verecek? "
Haminne tüm sakinliğiyle "ee tabi şuan evin tek erkeği o. Onun vermesi yakışık alır. " Demesin mi?
Şaka gibi vallahi.
"Sahi" Dedi Ayşe. "Abim hala odasında mı? Bugün hasta gibiydi. Bir şeyi yoktur inşallah. "
"Sabah kahvaltıda yediği bir şey dokunmuş. Nane limon kaynattım verdim iyi geldi. Gelir birazdan. " Dedi haminne.
Tüh tüh. Şuan davul zurnayla kutluyor olmalıydı bu zaferi halbüki.
Orhan'ın kapıda görünmesi ve zilin çalması aynı anda oldu.
Agah'lar gelmişti. Hemen herkes kapıya yöneldi. Evde bir anda curcuna olmuştu. İçeri gelenler selamlaşıyor, selamlaşma hiiç bitmiyordu.
Sonunda bu kaosu atlatınca haremlik selamlık olarak kadınlar ve erkekler iki farklı salona ayrıldı. Gündelik şeylerden işren güçten konu açılıyor. Konu başka konuyu açıyor muhabbet derinleştikce derinleşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYPERİ
RomanceUyandım... Ama 100 yıl öncesinde. **Selin yetimhanede büyümüş, hayat mücadelesinde yalnız kalmış bir kızdı. Bir gün öyle bir şey oldu ki kendini 1800'lü yılların sonunda bir konakta buldu. Üstelik kocaman bir aile ve geçmişin en çapkın delikanlısıyl...