Orhan

2.6K 133 60
                                    

Bir haftadır konaktaki telaşe bitmemişti.

Ha geldi, ha gelecek diye bir haftadır herkes büyük halanın torunu Orhan'ı bekliyordu.

Her gün bir sofra dolusu yemek yapılıyor, ev ahalisinin gözü kapıdan ayrılmıyordu.

Şu an evde Naci Efendi dedikleri çalışandan başka erkek yoktu. Dede İstanbul'daymış. Ağabeyleri Mithat zaten senede bir gelirmiş eve.

Halalar Orhan'ın gelişini şükürler olsun başımızda bir erkek olacak sevinci ile bekliyorlardı.

Ben ise hayretle onları izliyordum.

Bu bir hafta boyunca evde sürekli gözlem yaptım. Pek bir şeye karışmıyor, gerekmedikçe konuşmuyordum.

Zaten kimsenin beni gözü görmüyordu. Herkes iki yıldır Fransa'da olan Orhan'ın dönüşü ile ilgileniyordu.

Arada bir nasıl olduğumu yokluyorlar elbette. Onları gün içinde gözlemleyerek anladığım şeyleri yeni hatırlamış gibi yaparak kandırıyorum. Onlar da çok şükür iyiye gidiyor durumu diye seviniyorlar.

Ayperi'nin ailesi iyi insanlara benziyor. 

Büyük hala Keriman ailenin reisi evde onun sözü geçiyor. 

Dedenin kız kardeşi. Oğlunu yani Orhan ve Ayşe'nin babasını savaşta kaybetmiş. Gelini de Ayşe küçükken hastalıktan ölmüş.

Çok otoriter bir kadın ama bir o kadar da anaç. Büyük haladan çok herkesin annesi gibi. Çalışanlara çok nazik davranıyor tam bir hanımefendi.

Bana karşı da çok ilgili her gün mutlaka yanıma geliyor. Bütün gün koşturmasına rağmen ilacımı ve yemeklerimi takip ediyor.

Belli ki Ayperi'yi severmiş. Onu sevmesinin sebebinin Ayperi'nin babası Mithat'ı çok sevmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü bir haftadır defalarca kez onun ağzından Mithat ismini duydum. Hep güzel şekilde ve özlemle bahsediyor.

Torunu Ayşe çok tatlı bir kız. On beş yaşındaymış ama çok daha büyük gösteriyor. Bana sorsanız on sekiz derdim. Ayperi ile arkadaşlarmış. Aslında bir çok şeyi ondan öğrendim. Arada bahçede dolaşmak için ya da nakış işlemek için beni yanına çağırıyor.

Evet doğru nakış.

Sürekli bir bahaneyle ortalıktan sıvışıyorum.

Mükemmel nakış yeteneğimi herkes görsün istemeyiz.

Halalara gelecek olursak hepsi  birbirinden değişik. 

Fahriye Hala Çok düz bir tip. Genç yaşta kocasını kaybetmiş. Henüz ona dair farklı bir gözlemim yok ama kızı Hatice biraz saf. On sekiz yaşında aklı fikri evlilikte. Sanırım pek de talibi yok. Annesi her fırsatta evlenemediğini sonunun Necmiye'ye benzeyeceğini söylüyor.

Necmiye hala otuzlarında bir kadın. Pardon kız (!)  Çünkü henüz evlenmemiş. Onların deyişi ile evde kalmış. Üç gün önce kadın demek gafletinde bulundum ve bu konuda uyarı aldım. Kadın değil o kız ne biçim konuşuyorsun dendi.

Bu konularda hassaslar. 

Lütfiye Hala ise ailenin şom ağızlısı. Her türlü komplo teorisi onda. Her konu hakkında bir fikri var. dedikoduya da bayılıyor. Bu sayede bazı şeyleri de ondan öğrenmiş oldum.

Sallayınca dökülen cinsten. 

Kocası bunu bir kaç sene önce boşamış. Oğlu olmadığı için!

Aslında kuma getirmek istemiş ama Lütfiye kabul etmediği için boşayıp kızı ile birlikte babasının evine yollamış.

Oysa zamanında Lütfiye halayla evlenmek için kapılarda yatmış, paşa dedeye yalvarıp ne sözler vermiş ama sonuç bu olmuş maalesef.

AYPERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin