Merhaba güzel okuyucu. Eğer hikayemle bu bölümden çok daha önce yolların kesiştiyse seni epeydir beklettiğimin farkındayım. Bölümü elimden geldiğince uzun tutmaya çalıştım. Umarım hoşnut olursun.
İyi okumalar dilerim.
Nikahın üzerinden iki hafta geçmişti.
Bu iki haftada Orhan ile neredeyse hiç karşılaşmamıştık. Günlerdir odasından çıkmıyor, yemeğini odasında yiyor, tuvalete bile ortalıkta kimse yokken gidiyordu. Yalnızca birkaç defa tuvalete gitmek için odadan çıktığında kapımı usulca açıp koridorda bitkin şekilde yürüdüğünü görmüştüm.
Depresyonda gibiydi. Haminne bile ona olan öfkesini unutmuş odasına yolladığı yemek tepsisi geri döndüğünde ne yemiş ne yememiş kontrol ediyordu. Bir keresinde tepsideki el sürülmemiş pilava bakarken "hasta olacak yavrum" diye ağzının içinde mırıldandığını duymuştum.
Bu durum iyiden iyiye zoruma gitmeye başlamıştı. Ne yani benimle evlenmek bu kadar mu korkunç, bu kadar mı felaket bir şeydi de günlerdir karalar bağlamıştı.
Söylediği o korkunç sözler aklımdan çıkmadığı için haline üzülecek motivasyonu kendimde bulamıyordum. Öfkesi, gözlerindeki nefret aklımdan çıkmıyordu.
Bir ara ona gerçekte neler olduğunu anlatmayı düşünmüştüm ama adam kafayı ona oyun oynadığıma takmış halde olduğu için zaten ne söylesem inanmayacaktı. Agah'ın niyetini, aslında neden evlenmekten vazgeçtiğimi söylemenin hiç bir anlamı yoktu.
Bu sırada konakta bu sürpriz evliliğin artçıları hala devam ediyordu. Nuran hanımları bir açıklama yapmadan isteme akşamı evden kelimenin tam anlamıyla def eden Haminne günlerce bu durumu toparlamak için uğraşmıştı.
Sözde tam da o gece uzaklardaki paşa dedemden bir mektup almışız ve mektupta diyormuş ki: Ayperi'nin izdivacını onaylamıyorum, ben onu Orhan oğluma münasip görüyorum. Benim bu izdivaca assslaaa vee kaat'aaa rızam yoktur. Eee ne yapsın Haminnem koskoca ağabeyinin sözünü mü çiğnesin? Üstelik mektubunda en kısa sürede eve geri döneceğini yazmasın mıı!!? Aniden ağabeyinin eve gelip onun sözlerine rağmen yapılan isteme merasimine şahit olmasından korkan Haminne mecburen Nuran hanımları kapı dışarı etmek zorunda kalmış. Tamamen mecburiyetten yoksa ahbaplarına bunu yapacak bir kadın asla değilmiş.
İki haftadır ben de olabildiğince az dikkat çekmeye çalışıyordum. Bir laf edecek olsam "cık cık"layan ağızlar ve kınayan bakışlarla karşı karşıya kaldığımdan susmak benim için en iyisiydi.
Paşa dedeye ve Ayperi'nin babası Mithat'a durum güncellemesi yapan mektuplar gönderilmişti. Tabi olanlar tüm çıplaklığıyla anlatılmamıştı.
Mesela o korkunç gece, karanlıkta, Orhan'ın tam da yanında boydan boya parlayan çıplak bacağım gibi....Ailenin erkeklerine Orhan ve benim birbirimize hisler beslediğimiz tam da isteme gecesi itiraf ettiğimiz ve Haminnenin de bu olanlar karşısında ee kız bizim kız, oğlan bizim oğlan; seviyorlarsa bize de razı olmak düşer elbet deyip isteme merasimini bıçak gibi kestiği söylenmişti.
Bu hikaye elbette ki Orhan'ın ömrünün daha uzun olmasını sağlamıştı. Kendisinin alnından vurulması çok da hoş olmazdı.
Sonuçta el dokuması caağnım halılarımız kan olsun istemeyiz.
Tabii aksi daha mı iyi olurdu...şuan biraz kafam karışık.
Bugünü geçen iki haftadan farklı kılan ise düğün alışverişi için çarşıya çıkacak olmamızdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYPERİ
RomanceUyandım... Ama 100 yıl öncesinde. **Selin yetimhanede büyümüş, hayat mücadelesinde yalnız kalmış bir kızdı. Bir gün öyle bir şey oldu ki kendini 1800'lü yılların sonunda bir konakta buldu. Üstelik kocaman bir aile ve geçmişin en çapkın delikanlısıyl...