BÖLÜM 8

3 2 0
                                    

ORTAK DERS

        Bir çocuk ayağa kalktı "hocam bugün ne işleyeceğiz?" dedi sevda hoca gülümsedi "bugün ki konumuz arkadaşlar sistemin dışında ama aşk" Uygar ve Eylüle sevecenlikle bakarken söyledi bunları "şu şekilde bir etkinlik yapacağız bu ders sonra kinde ise başka bir konu evet sınıf mevcudumuz kaç kişi şu an?" dedi gülümseyerek sarışın bir çocuk ayağa kalktı "16 hocam" dedi ve yerine oturdu "çok güzel 4 kişilik gruplara ayrılacaksınız ben seçeceğim" sesi ciddi ama hoştu. Uygar içinden Eylülle olmak için yalvarıyordu. Hoca listeye göz attı " Sema, Berk, Yonca, Akif siz dördünüz" listeye biraz daha göz attı "Elif, Burak, Sedef, ve Ayça siz dördünüz" duraksadı Uygara baktı genç öğretmen onlarla eğlenmek onları anlamak onun için çok güzeldi "Eylül, Merih, Miraç veee" düşündü sonra gülerek "Alya siz dördünüz olun yada yok ya düzeltelim" düşündü "Eylül, Uygar, Efe, Sima siz dördünüz olun" uygar derin bir nefes aldı hoca diğer grubu da oluşturdu "evet çocuklar hepiniz telefonlarınızdan edebiyat dünyasının en ebedi aşklarından birini araştırıyorsunuz araştırmalarınızı bu derste kağıtlara yazıyorsunuz ve o kişilerden biri olsaydınız hangisi olurdunuz bunu ve nedenini yazıyorsunuz evet sadece bir dersiniz var kolay gelsin" öğretmen kitabını açtı okumaya başladı Efe ve Sima Uygarların sırasının önüne geldi Eylül gülümseyerek " hemen aşkları araştırıyorum ve seçiyoruz" konuştular ve sonunda Ferhat ile Şirini araştırmaya başladılar Eylül en hızlı yazan olduğu için o yazıyordu. Yazmayı bitirdi ve o karakterler olsaydı hangisi olurdu onu yazdı ve hoca diğer grupları okuttu sıra onlardaydı Eylül ayağa kalkıp okumaya başladı:

"Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin'e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin'e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.

       Dedi ve okuyup yerine oturdu öğretmen tebrik etti ve rolleri okumaya başladılar Uygar kalktı ilk başta ayağa "ben Ferhat olurdum hocam klasik dersiniz belki ama abartmak olmasın diye dağları değil ama okyanuslarda boğulmaya bile hazır olurdum Ferhat dağları delmiş ben onun sönmüş ışıklarını acıyan ruhunu iyileştirmek için kendimden geleceğimden vazgeçerdim" dedi gözleri Eylüldeyken bir çocuk ayağa kalktı "peki eğer o seni sevmezse ya da biri onu senden alırsa" kayık bir gülüş attı ve Eylüle baktı. Uygar yumruğunu sıktığını hissetti "o beni sevmezse eyvallah Vural ama biri almaya çalışırsa" sustu ve hocanın bakışlarına şahit oldu yerine oturdu derin nefesler aldı Eylül kolunu tuttu "sakin ol" dedi sonra o ayağa kalktı "şirin olurdum çünkü Ferhat'ımı bulduktan sonra aydınlanan gökyüzüm olur bende onu çok severim diye" dedi ve gülümseyerek yerine oturdu. Efe sakince ayağa kalktı "ben hiç aşık olmadım hocam olamam da düşünmedim ben dağları delemem acılara göğüs gersem de anlasam da kendi karanlığımda başkasına aydınlık olamam birini seviyorum ama aşık mıyım bilmiyorum" dedi ve yerine oturdu hoca Efeyi inceledi "teneffüste yanıma gel Efe" dedi ve simaya baktı Sima ayağa kalktı "ben aşka inanmıyorum istedikleri kadar ebedi aşklar olsun ben aşka inanmam inandıramazlar sevgi vardır ama aşk yoktur sevgiliye inanmam bağlanmaya da kendim bir denizde boğuluyorken başkasını bu denizin ölümcül dalgalarına sürükleyemem kendi zehrimde onu harcayamam bilmiyorum biri beni sever mi?" dedi ve oturdu. Hoca aynı şeyi ona da söyledi ve ders sona erdi. Efe telefonunu eline aldı ve Tumblra girdi bir gönderi yazdı : "bugün ayağa kalktın ve biri beni sever mi dedin o an içim içimi yedi seviyorum demek için ama yapamadım karşı tarafı zehrine almak istemedin ama ben senin zehrinde boğulmak isterim ama konuşamadım boğazım düğümledi söyleyemedim sana olan hislerini kakülünün kıvrımını seviyorum diyemedim dik başlılığını cesurluğunu ve acılarınla dolu olan ruhunu seviyorum diyemedim affet beni" dedi ve gönderdi. Simanın telefonu titredi ve gönderiyi okudu gönderi –şarkıların sokağı çocuk- kişisindendi o an anladı dank etti kafasına sınıftan biri onu seviyordu sima düşüncelerden kurtuldu ve Efeye baktı omu diye düşündü ama emin değildi Efeye karşı değişik hisler esliyordu ama o besliyor mu bilmiyordu ve hissettikleri aşk mıydı bilmiyordu Sima aşka inanmazdı bu yüzden tanımlayamıyordu kendine geldi ve Efeyle hocanın peşinden çıktılar ve Uygar Eylülü kolundan tuttu "hadi gel" dedi ve kolundan tuttu ve yürümeye başladılar Eylül Uygarı takip ediyor ama bir yandan soru yağmuruna tutuyordu uygar cevapsız bırakıyordu müzik odasına geldiler Eylül bir tekli koltuğa oturdu ve Uygar gitarı eline aldı ve gözlerine baktı Eylülün "sana yazdım" dedi söylemeye ve çalmaya başladı

"sen benim sonsuzluğum,

bir arada var oluşum,

karanlığımı aydınlatan sarışınım, sarışınım

bazen bir lal gibi sessiz ve dilsiz

bazen coşkuyla sevinç dolu

sen benim huzurlu kollarımsın,

hadi kalbinde bir yerlerde bul beni,

hadi kalbinde bir yerlerde bul beni,

doya doya sev beni öp beni, sev beni..." gülümsemesi silinmedi müzik öğretmeni içeri girdi "hangi şarkı bu?" dedi sorgular gibi Uygar ayağa kalktı gitarı bıraktı ve "ben yazdım" dedi öğretmen gülümsedi "dersimizde tekrar dinlemek isterim uygar" dedi ve gülümseyerek çıktı Eylül ve Uygar o müzik sınıfında tek başlarına kaldılar en alt kattalardı sadece müzik sınıfının olduğu bir kattı. Bir anda kapı kilitlendi Uygar kapıya yöneldi açmaya çalıştı seslendi ama açan da ses verende yoktu koltuklara oturdular ve gülmeye başladılar "film sahnesi olsa bu kadar olur ya aynı odada kilitli kaldık kesin bizimkiler yapmıştır gelirler birkaç saate" dedi Uygar gülerek Eylülde gülüşüne eşlik etti birkaç saat hastalığını tetiklemez diye düşündü ve oturup konuşmaya başladılar... 

EYLÜL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin